ABD ile aramızda çıkan vize krizinde ABD tarafı “çalışanlarının tutuklanma gerekçesinde delil göremediklerini” tekrarladı.
Suçlamalar “FETÖ ile ilişki veya casusluk” ekseninde toplanıyor. Bunlar doğru ise tutuklamalar elbette hukuka uygundur, yargının hakkıdır ama burada da, diğer tutuklamalarda da yargı “hukuk ve adalet” adına tutuklama iddialarını baştan somut delillerle ortaya koymalıdır.
Konsolosluğa karşı da böyle yapılsaydı “delil göremedik, biz masumiyet karinesine önem veririz” diyemeyeceklerdi.
Örneğin Sözcü gazetesinin sahibi ve 3 çalışanının “FETÖ’ye yardım etmek”le suçlandığı iddianame kabul edildi.
Bu iddiaları ortaya atan kişi “Gülen’e yakınlığı iyi bilinen ve ayrıca fotoğraflarla da sabit” bir isim.
Diğer tarafta bakıyorsunuz Gülen konusunda yıllarca uyarı yapmış olan Sözcü hakkında aynen Balyoz-Ergenekon sürecinde yapıldığı gibi “tanık olamayacak tanıkların ifadeleriyle” dava açılmış. Ya da masum insanlara medyada, sosyal medyada FETÖ suçlamaları, etiketleri yapıştırılmış ve bunu yapmanın da hiçbir cezası yok.
Gülen’in iadesi
ABD, Gülen’i iade etmelidir çünkü ortada FETÖ’nün devletin en önemli kurumlarını ele geçirdiğinin ve darbe girişiminin kesin kanıtları var.
Belki de “idam cezasının tekrar gelebileceği” söylemi tam o sırada gündeme gelmeseydi bu konu daha kolay sonuçlanabilirdi.
Binali Yıldırım’ın “vize krizi” hakkındaki konuşmalarında “Rıza Sarraf davası”nı hatırlatarak “ABD’de Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı’nı tutuklarken bize mi sordular” demesi, aynı noktayı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da vurgulaması yine akla “somut iddia”yı getiriyor.
Acaba ABD yargısı “bu tutuklama veya eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın Sarraf davasına sanık olarak eklenmesi” hakkında hangi somut delilleri öne sürdü?
ABD, Konsolosluk çalışanları için delil sorarken, Türkiye’nin eski Bakanı veya devlet bankası genel müdür yardımcısı için net delil açıkladı mı?
Saldırıları bildiler
ABD Türkiye Büyükelçisi John Bass’ın Türkiye’den ayrılmadan önce söylediği “Türkiye’de 9.5 aydır terör saldırısı yaşanmıyor. Bu IŞİD vazgeçtiği için değil, iş birliğimizin sonucu” sözleri de açıklama istiyor. ABD, Türkiye’deki neredeyse tüm terör saldırılarından birkaç gün önce kendi vatandaşlarını çoğu kez tam adresi vererek uyardı.
Şimdi “saldırı olmuyor, işbirliğimizin sonucu” diyorlarsa, daha önce yüzlerce kişinin hayatını kaybettiği bombalı saldırılarda neden aynı işbirliğini yapmadınız sorusunun cevabını vermeleri beklenir.
PYD’yi de “terör örgütü” kabul etmediler, “PKK’dan farklı, IŞİD’e karşı en iyi müttefikimiz” diyerek silahlarla donattılar.
Çarşamba günü (aralarında ABD askerlerinin de bulunduğu) PYD’nin silahlı gücü YPG, Türkiye sınırına yakın bir noktada tören yaptı. Öcalan ve PKK bayraklarıyla…
ABD sözcülerinin “Bağımsız Kürdistan’ı desteklemiyoruz. Türkiye’nin toprak bütünlüğünün bozulmasını desteklemiyoruz” açıklaması artık kimi inandırabilir ki? Dürüstlük hukukta da, siyasette de şarttır!