Beşiktaş’ta “44 şehit” verdiğimiz canlı bomba saldırısından bir hafta sonra bu kez Kayseri’de “çarşı iznine çıkan askerlerimizin” bulunduğu otobüse bombalı araçla saldırı yapıldı; yazımı yazdığım sırada “13 şehit, 55 yaralı” olduğu bildirilmekteydi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan bir kez daha Türkiye’nin “terör örgütlerinin ortak saldırısı altında olduğunu, milli seferberlik ruhu içinde terörle kararlılıkla mücadele edileceğini” söyledi.
Doğrudur, Türk milleti bitmeyen sabrı ve azmiyle bu karanlık günlerden çıkmayı da İnşallah başaracaktır.
Ancak, bugün “bir terör örgütü” yerine “birçok terör örgütü”yle mücadele ediyor olmamızın nedenleri üzerinde de düşünmek gerekiyor.
Öncelik meselesi!
PKK terör örgütü ilk günden beri “Türkiye’den toprak koparmak isteyenlerin maşası” durumundaydı.
Aynen bugün PYD ve DAEŞ’in de Ortadoğu’da (Türkiye dahil olarak) haritaları değiştirmek için birtakım ülkeler tarafından kullanılması gibi…
Bizim bu amacı zamanında ortaya koymak yerine, terör örgütünün baskısı altında olan “Kürt vatandaşlarımızla bir sorun varmış gibi” zaman kaybetmemiz yalnızca PKK’nın güçlenmesine değil, bu amaçtaki ülkelerin “diğer terör örgütlerini de işin içine sokmasına” olanak tanıdı.
Sorun başlangıçta Kuzey Irak’ta, Kandil’de, Zap’ta çözülmeli, ABD ve Barzani eğer samimilerse bu konuda destek vermeliydi.
Aynı şekilde Suriye savaşına ilk günden taraf olma ve bu nedenle Kuzey Suriye’de illerin Esad tarafından PYD’ye bırakılması konusundaki hatamızı, “ABD’nin PYD’ye açık destek vermesini, o kantonların ilanına giden süreci önleyerek” telafi etmeliydik.
Başka ülkelerin çözümleri için yapılan sayısız toplantı öncelikle Türkiye’de “daha da azgınlaşacağı görülen” terörün çözümü, sınır içimizin ve dışının korunması için yapılmalıydı.
ABD ve istihbarat
ABD ve AB ülkelerini toplasanız Türkiye kadar sığınmacı almadı.
Yardımsever ve konuksever olmak iyidir ama ancak maddi-manevi imkanlarınız ölçüsünde bu yapılabilir.
ABD ve AB ülkeleri, az sayıda sığınmacı aldığı gibi bunları bile Türkiye’ye göndermek için çalıştı. Birkaç terör saldırısından sonra sınır kontrollerini, istihbarat servislerini alarma geçirdiler ve oralarda terör durdu.
Bombalı saldırılardan sonra “Misliyle mukabele edilecek, alçaklar, milletçe kınıyoruz” gibi sözler, çalıntı araç plakaları, şehitlerimizi geri getirmiyor.
Çarşı iznine çıkan askerlerimizi taşıyan otobüsün “hangi saatte, hangi noktada bulunacağı”nı teröristler biliyor (çoğu kez ABD de biliyor) ama bizim istihbarat bilmiyorsa, onlar korunamıyorsa problemimiz büyüktür.
Çalıntı ve bomba yüklü bir araç Şanlıurfa’dan Kayseri’ye kadar geliyor ve Emniyet önleyemiyorsa ciddi sorun vardır.
İçişleri Bakanı saldırıdan sonra halka “terör çeşitlerini” anlatmak için değil, bu saldırıları önlemekle görevlidir ve bu aralıksız eylemler önlenemiyorsa sorumluluğu almalıdır.
Hiç unutmayalım; Rusya “tek bir pilot ve uçak” için neredeyse Türkiye ile savaş çıkaracaktı.
Biz her gün onlarca şehidimiz için kime hesap soracağız?