Dağlıca saldırısından sonra da PKK saldırılarını sürdürdü. Diyarbakır, Batman, Van, Bitlis, jandarma, polis, askeri araç demeden nereyi bulursa orada saldırdı.
Son olarak dün Iğdır’da Dilucu sınır kapısında görevli polis servis aracına düzenlenen bombalı saldırıda 13 polisimizin, Tunceli’de ise 1 polisimizin daha şehit olduğu haberi geldi. 17 askerimizden sonra 14 kayıp daha…Buna yürek dayanır mı?
Terör örgütünün özellikle arazideki askeri araçların “belli yerden, belli saatte” geçeceği bilgisini nasıl aldığı, PKK saldırılarının hiçbirinin istihbarat bilgilerinin önceden alınamaması kitlelerin merak ettiği bir konu…
Pazartesi akşamı Dağlıca saldırısını protesto ettiği bildirilen kalabalık grupların beş ilde HDP binalarına saldırdığı ve HDP Tekirdağ İl Eşbaşkanı Şehnaz Kaya’nın linç edilmek istendiği haberleri ise Türkiye’nin sürüklenmekte olduğu tehlikeli gerginlik ve kutuplaşmayı gösteriyor.
Provokasyona dikkat!
Toplum bunalım halinde, adeta nefes alamıyoruz. Bununla birlikte HDP binalarına saldırıların aynı saatlerde başlaması ve internet üzerinden organize olduklarının bildirilmesi, aynen Hürriyet Gazetesine saldırı olayında olduğu gibi; provokasyon ihtimallerini de akla getiren bir durum.
Saldırıda bulunan gruplar bazı yerlerde “tekbir getirerek” yürüyüşe başlarken bazı yerlerde “bozkurt işareti” yaptıkları ve milliyetçi sloganlar attıkları belirtiliyor.
Dağlıca saldırısının toplumu derin bir üzüntü ve tepkiye yönelttiği doğrudur, bununla birlikte insanlarımızın tepkilerini mesajlara dökmesi dışında “HDP’ye karşı” yaygın bir şiddet hareketine girişme işareti sosyal medyada mevcut değildi.
Ortamı karıştırma ve bu kaos sayesinde belli çıkarlara hizmet etme amacı güden provokatörlere herkesin dikkat etmesi gerekir.
PKK nasıl güçlendi?
PKK terörü olaylarının 7 Haziran’dan sonra aniden başlayıp erken seçime kadar da kesilmeyeceğinin görülmesi meselenin kaynağına inmeyi gerekli kılıyor.
Örneğin Başbakan Davutoğlu Pazartesi günü “7 Haziran sonrası bölücü terör örgütü ‘çözüm sürecinin bittiğine dair’ sinyalleri vermişti” dedi. Oysa Demirtaş da birkaç gün önce “İmralı’da çözüm görüşmeleri için özel masa yapıldı, toplantı salonu hazırlandı, hükümet masayı devirdi” sözlerini söyledi.
“Çözüm sürecinin iki tarafı”nın açıklamalarındaki çelişkilerin, yıllarca çözüm olacak, terör bitecek diye bekletilen halka açıklanması gerekir.
“Bu süreç içinde PKK’nın büyüyüp güçlendiği”, süreci yürüten parti tarafından söyleniyorsa buna neden izin verilmiş olduğu sorumluluğun sahipleri tarafından açıklanmayacak mıdır?
Akan kan durmalı!
Davutoğlu “Muhalefet partilerine sesleniyorum, küçük hesapları bırakın, bütün partileri terörle mücadelede aynı dili kullanmaya davet ediyorum”dedi.
Oysa çözüm süreci hakkında hiçbir bilgi alamadıklarını yıllarca dile getiren, “HDP ve PKK biliyor, biz bilmiyoruz” diyen muhalefet partilerini, çözüm süreci bittiğinde küçük hesaplarla suçlamak haksızlık olur.
Cumhurbaşkanı Erdoğan “Terör örgütü silahları devlete teslim edene kadar” bu sürecin bitmeyeceğini söylüyor. PYD Lideri Salih Müslim’in “Sınırdan silah geçirmekten kolay birşey yok” sözlerini unutmamak gerekiyor.
Akan kan bir an önce hangi yöntemle durdurulacaksa o denenmelidir, bu gidişi durdurmak hükümetin, devletin görevidir!