İngiltere Başbakanı Theresa May 13 Haziran gecesi Londra’da 24 katlı bir bina olan Grenfell Tower’da çıkan ve çok sayıda can kaybı olan yangın için halkından özür diledi.
May, gözyaşları içinde “Başbakan olarak bu başarısızlıktan dolayı özür dilerim” dedi.
Demokratik, insan haklarına ve vatandaşlarına saygılı bir devlette, o devleti yönetenler böylesi büyük ihmaller, hataların olmaması için çalışır, binde bir olursa da özür diler.
Siyasi etik budur. Adalet de önce zirveden “siyasi etik”le başlar.
Örneğin siyasetçilerin, iktidara gelen partilerin “adalet dağıtması gereken yargıyı kontrol altına almaları, tarafsız ve bağımsız olması hayati önem taşıyan mahkemelerin bu yapısını bozmaları” siyasi etik kaygısının kaybolduğunu gösterir.
İngiltere Başbakanı yangın için halkından özür dilerken, Türkiye’de çok daha büyük facialar için “Biz aslında önlem almıştık, kader, bu işin fıtratında ölmek de var” gibi geçiştirici ve şaşırtıcı açıklamalar ve hatta ölenleri, mağdurları suçlu çıkarmak, suçu rakiplerinin üstüne atmak sık rastlanan bir durum.
Terörist saymak…
Bir başka sık rastlanan durum ise yaşanmış olayları kolayca unutmak, unutturmak veya ders almamak.
Eski Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner “Gülen ve İsmailağa cemaatlerini soruşturan” Erzincan Başsavcısı’ydı. Bir süre sonra gözaltına alındı ve Ergenekon davasında 26 yıl hapis istemiyle yargılandı.
Bugün Milletvekili olan Cihaner bugün de yargının tamamen siyasi iradenin kontrolünde olduğunu söylüyor:
“Biz yargıda, bürokraside Fethullahçı yapılanmaya yıllar önce dikkat çekerken bize ‘terörist’ diyorlardı, bugün ‘hakim ve savcılar siyasi iktidarın ağzının içine bakarak karar veriyor, adalet yok oldu’ diye uyarınca yine ‘terörist’ sayıyorlar” diyor.
Suçsuzu tutuklamak
“Adalet Yürüyüşü”nü bugün İstanbul Maltepe Parkı’nda yapılacak 1 milyondan fazla vatandaş katılımı olması beklenen mitingle bitirecek olan CHP Lideri Kılıçdaroğlu da:
“Belli yerlere, makamlara, mahkemelere belli kişiler yerleştiriliyor. Bu mahkemeler ‘muhalif biri’ yargılanıyorsa ‘ne kadar ağır ceza verirsem o kadar iktidarın gözüne girerim’ diyor” vurgusunu sık sık yaptı.
Eğer büyük kitleler aynı görüşü paylaşmıyor olsaydı Adalet Yürüyüşü bu kadar ilgi görmez, gündemin ilk sırasına yerleşmezdi. HSYK 2010 referandumundan sonra büyük ölçüde FETÖ’nün eline geçmiş, “kumpas”ın yönetimi kolaylaşmıştı.
16 Nisan 2017 referandumundan hemen sonra ise hakim ve savcılar hakkındaki kararları veren HSYK’nın ismi HSK olurken onu oluşturan üyelerin tamamı “aynı kişi ve onun partisi tarafından” seçilecek şartlara getirildi.
Eğer “bağımsız ve tarafsız yargı” ve onun sağlayacağı “Adalet” gerçekten isteniyorsa, buna neden gerek görüldü?
İktidarlar, yönettikleri toplumun taleplerini, rahatsızlıklarını, duyarlılıklarını gözledikleri sürece güçlenirler, aksi takdirde büyük tepkileri kabul etmek ve çözüm aramak zorunda kalırlar.
Adalet Yürüyüşü, iktidar partisine bu seçeneği sunmaktadır.