Ülkemizde sözel ve fiziksel şiddetin her çeşidi o kadar arttı ki bu konuyu konuşmak bile insana acı verir hale geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da onlara kulak verilmemesini söyleyerek belirttiği gibi bir de “din maskesi altında, din adamı gibi” ortaya çıkıp şiddeti körükleyecek mesajlar verenler var.
Toplumu kötülüğe yönlendiren ve bir kesimde başarılı olan bu şahısların çoğu yargıda da ceza almadıkları için daha da cesaret kazanıyorlar.
İfade özgürlüğü mü?
Mesela, “6 yaşındaki kızla evlenilir, dinimiz evlilik için yaş sınırlaması koymamıştır” diyen kişi ifade özgürlüğü kapsamında görülürken buna karşı çıkan gazeteciler mahkemelere taşınıyor, para cezası ödüyorlar.
Durum böyle olunca halk “Asansörde halvet olunur”dan, “Tek kadınla yetinen erkek değildir”e varan çağdışı mesajlar zincirine ve bunların acı sonuçlarına katlanmak zorunda kalıyor. Acaba medeni bir ülkede hangi hakim “6 yaşında çocukla evlenilir” mesajını ifade özgürlüğü kabul eder ve buna karşı çıkanları cezalandırır, örneği var mı bunun?
Dün Gaziantep’te bir üniversite öğrencisi bir trafik polisinin komşu esnafla sert şekilde tartıştığını görerek motosikletinin plakasını almaya kalkmış. Bunun üzerine trafik polisi 24 yaşındaki öğrenciyi gözaltına almak istemiş.
Bıçakla tehdit, saldırı
Babasının dükkanına giren öğrenciyi takip ederek ve tezgahın üstündeki bıçağı alarak öğrenciyi tehdit etmiş ve bıçağın sapıyla kafasına vurmuş.
Daha sonra karakola götürülen genç burada da darp edilip başından darbe alarak “beyin kanaması şüphesiyle” geceyi hastanede geçirmiş.
Buradaki vaka sadece “o polisle ilgili münferit bir olay” da sayılamaz. Emniyet kurumunu toptan ilgilendiren, vatandaşın polise güvenini sarsacak ciddiyette saldırılar söz konusudur.
Bu gibi polisle ilgili durumlarda, ifade veren polislerin birbirini tuttuğu ve vatandaşı haksız çıkardığı göz önüne alınarak Emniyet ve yargı görevini yapmalıdır.
Aksi takdirde, polisin şiddet hatta “bıçaklı şiddet” kullandığı, masum bir vatandaşı “beyin kanaması şüphesiyle hastaneye yatmak zorunda bıraktığı bir ülkede hiç kimse topluma yayılan şiddetin önüne geçemez ki bu olayın benzerleri daha önce Türkiye’de yaşanmış, birçok gencimizin de hayatına mal olmuştur.
Polis, adı üstünde “Emniyet” görevlisidir, vatandaşın güvenlik içinde, emniyet içinde yaşamasından sorumludur. Görevini doğru yapmak zorundadır.
Hakkını savunabilmek
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu “Geçmişte darbe dönemlerini yaşadık, bizi hapse de attılar ama hukuka güven vardı. İnsanlar mahkemeye gittiklerinde haklarını savunabilecekleri inanıyorlardı. Şimdi o kayboldu” demiş.
Türkiye’nin, birbirine hırs duyan kitlelere dönüşmek yerine vatandaşlarının birbirine, güvenlik güçlerinin ve diğer kurumların vatandaşlara saygı gösterdiği şartlara sahip olması şarttır. Bunun için parti ayırımı yapmadan siyasetçiler de, yargı da, herkes de üzerine düşeni yapmalıdır.