Bugün Cumhuriyet tarihinin en önemli ve en riskli seçimlerinden biri için sandık başına gidiyoruz.
Batı medyasının önde gelen ve dünya çapında etkili gazeteleri “Türkiye’nin kavşak noktasında olduğunu” yazarken seçimin eşit şartlar altında yapılmadığına topluca vurgu yaptılar.
Hemen hepsi bürokrasinin, yüksek mahkemeler dahil olmak üzere yargının, medyanın ve anahtar kurumların siyasallaştığına ve tek partinin kontrolünde olduğuna dikkat çektiler.
İstikrarlı bir Türkiye’nin Avrupa ve Ortadoğu için de hayati önem taşıdığını ama şu anda ülkenin istikrardan uzak bir görüntü sergilediğini belirttiler.
Bu yorum ve uyarılara kızanlar çıkabilir ama dünyanın da dikkat çektiği bu gelişmelerin “seçim sonucunun meşruiyeti”ni tartışmalı hale getireceği unutulmamalıdır.
Güvenlik devletin görevi!
Seçim sürecinde çok sayıda insanın yaralandığı ve hayatını kaybettiği olaylar yaşandı. Partilerin seçim büroları ve araçları için güvenlik ve eşit haklar sağlanamadı.
Terör olayları devam etti. Son olarak HDP Diyarbakır mitingi öncesi yaşanan bombalı saldırı için İçişleri Bakanlığı 2 ölü, 100’den fazla yaralı olduğunu söylerken DTK “3 ölü, 316 yaralı” olduğunu öne sürüyor.
Bir siyasi mitingde seçimden 2 gün önce meydana gelen böylesi bir terör olayında tek can kaybı bile devletin sorumluluğundadır. Seçim sürecinde görülen benzer tüm eylemlerin olmaması için önlem almak da devletin görevidir.
Dün THY-NewYork uçağının tuvaletinde bomba notu bulundu… Bu “tuvalete bırakılan 5’inci ihbar notu” olduğu için bundan sonra uçak kalkmadan önce tuvaletlerin kullanılmamasına karar verilmiş.
Bu karar, olası eylemler için önlem değildir. En azılı terör örgütlerinin sınırlarımızda ve ülke içinde bulunduğu bir dönemde güvenlik önlemleri Batı ülkelerinin düzeyine çıkarılmalıdır.
Rahmet dilemek yetmez!
Son zamanlarda devlete ait hatalar “Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın israftan şikayeti gibi” devletin başında bulunanlar tarafından dile getiriliyor. Her ölümlü olayın arkasından “olayın faillerinin bulunacağı” söylenerek rahmet dileğinde bulunuluyor.
Türkiye’deki kaos havası ve yaşanan olaylar bu şikayetler ve dilekler yerine ciddi önlemleri ve hukukun çalıştırılmasını şart kılmaktadır.
Adalete güven ve şiddetin önlenmesi aynı zamanda “yargı kararlarının tutarlılığına bağlı” olmasına, cezaların doğru şekilde verilmesi önem taşımasına rağmen bu konudaki yanlışlar da gözden kaçmıyor.
“İyi hal” de ne?
30 Mart yerel seçimlerinde Kağıthane’de sahte tutanakla CHP’den AKP’ye oy aktaran sandık başkanına 5 yıl hapis cezası verildi, ceza “iyi hal”den 4 yıl 2 aya indirildi. Milleti aldatmanın cezasında iyi hal diye bir şey olabilir mi?
Her sandıkta benzer kaydırmalar yapılsa – ki yerel seçimde birçok yerde yapıldı- ortaya çıkan sonuç milli iradeyle alakasız bir sonuç olacaktır.
Bugünkü seçim ve sonrası umarız ki adil ve dürüst bir Türkiye adına olumlu bir sonuç ortaya çıkarır!