Türkiye sadece ülke içinde değil, Suriye sınırında da ciddi bir tehdit altında bulunuyor.
Dışişleri Bakanlığı 3 Ekim’de bir Rus uçağının Türk hava sahasını ihlal ettiğini, TSK ise 4 Ekim’de 2 savaş uçağının Türk jetlerini taciz ettiğini açıkladı.
Dışişleri Bakanı Sinirlioğlu’nun NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’le yaptığı görüşmede bu konu ile Rusya’nın Suriye’deki mevcudiyeti ve bombalama eylemleri konuşuldu.
NATO “Türkiye’nin güvenliğine yönelik sorumluluğunu” kabul ediyor ve hava ihlallerine karşı dayanışmayı vurguluyor olsa da bu destek vaatlerine güvenerek erken bir askeri tepkide bulunmak özellikle içinde bulunduğumuz şartlarda büyük yanlış olur.
Sorun uluslar arası!
Oysa Rusya’nın niyeti ve Başbakan Davutoğlu tarafından da açıklandığı gibi Suriye’de “IŞİD yerine Esad muhalifi grupları vurması” zaten uluslar arası bir sorundur, Türkiye’yi kışkırtmasına da bu çerçeve içinde bakılması gerekiyor. Türkiye, Rusya’nın “Esad, İran, Irak, PYD ve Barzani” ve daha kimbilir hangi örgütlerle birlikte hareket ettiğini aklından çıkarmamalıdır.
Suriye’de “ABD’nin ne ölçüde desteklediği belli olmayan” bir harita değiştirme operasyonu yürütüldüğü görülüyor. Esad’a muhalif tüm gruplar ve mümkünse Türkmenler temizlenecek, Suriye’nin kuzeyinde PYD’nin daha fazla toprak sahibi olması sağlanacak. Sonuç olarak bu tablo Güneydoğu bölgemiz için de riski arttıracak.
Alman Die Zeit gazetesi AB ve Türkiye’nin “Yunanistan sınırını korumak ve AB’ye mülteci akınını durdurmak için plan yaptığını, Türkiye’de 6 yeni kamp kurularak 2 milyon mülteci daha alınacağını” yazdı.
Umarız yanlış haberdir. Mevcut 2 milyondan fazla mülteci için Batı’nın kılını kıpırdatmadığını ve tüm AB ülkelerinin toplam 500 bin mülteciden fazla almayı kabul etmediğini bildiğimiz halde böyle bir kararın oluru yoktur.
Medya ve sandıklar!
Basın özgürlüğünde Kamboçya, Etiyopya, Zimbabwe,Afganistan gibi ülkelerin bile gerisinde yer aldığımız uluslar arası basın örgütleri tarafından açıklanıyor. Medya baskıları gündemdeyken şimdi ortaya “medya saldırıları” çıktı.
Hürriyet Yazarı Ahmet Hakan’a saldırı emrini bir emekli polis memurunun verdiği ve bunun karşılığında vaat edilenleri saldırganlar anlatıyor ama 7 şüpheliden sadece biri tutuklanıyor.
Bu karar yargıya ve adalete güvensizlik yaratacağı gibi medyaya saldırıları da önleyemez. Saldırganların çekinmeden anlattıkları yargı tarafından doğru değerlendirilmeli ve mutlaka yaptırımı sağlanmalıdır.
Pazar günü açıkladığı seçim beyannamesinde “Başkanlık sistemini tercih ettiğini” bir kez daha vurgulayan Ak Parti’nin yetkili isimleri YSK’nın “sandık taşıma” konusundaki kararını doğru bulmadıklarını açıklıyorlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan “Bu nedenle bir sorun yaşanırsa sorumlusunun YSK olacağını” söyledi. Oysa söz konusu ilçelerde sandık taşımanın sorunu çözmeyeceğini, hatta araçlarla nakledilecek seçmenler için ilave tehditler ortaya çıkabileceğini göz önüne almak gerekiyor.
Hükümet ve güvenlik güçleri seçmenin can güvenliğini sağlamalıdır!