Batı medyası Irak’ın çöktüğünü ve daha şimdiden üçe bölünmüş olduğunu yazıyor;
Şii yönetim, Sünni azınlık ve Kürt bölgesi..
Saddam Hüseyin’e rahmet okutan yorumlar görülüyor.
Tony Blair’in danışmanı John McTernan şöyle demiş:
“Irak’ta Saddam Hüseyin, Kürtlere soykırım uygulayan bir faşist olabilirdi ama en azından İran’ı ve cihatçıları uzak tutuyordu!”
Economist dergisindeki bir analiz ise Irak’ta tozu dumana katan IŞİD örgütünün Türkiye dahil birçok koruyucusu olduğunu savunuyor.
Amerika ve İngiltere’nin seçtiği seyirci rolü felâket davetiyesidir. Irak’ın yalnız bırakılmaması onlar için bir mecburiyettir.
Bu mecburiyeti dayatan çarpıcı işaret, Irak ordusunun Musul’u hiç savaşmadan terk etmesidir.
Ve geri almak üzere hazırlandığına dair bir belirti de yok.
Mezhep ayrımına göre
İngiltere ve Amerika kendi içlerinde bölünmüş haldeler. Kimi askeri müdahalesiz çıkış görmüyorken kimileri de müdahalenin yüz binlerce ölüme yol açacağını söylüyor.
Bülent Arınç dün Türkiye’den IŞİD’e silâh geçişi olmadığını savundu ancak örgüte katılmış olan Türklerin varlığını da kabul etti.
Bin yıllık devlet geleneğinin bizi koruması gerekirdi.
Ama olmadı. Çünkü o birikime saygı duymayan ve hatta alaya alan bir zihniyet yönetiyor ülkeyi.
Ve seçimlerimizi, işbirliklerimizi bölgedeki mezhep farklılıklarına dayanan tercihler belirliyor.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu geldiğinden beri “stratejik derinlik” adı verilen bir tez rehberimiz oldu.
Stratejik derinlik ne ki?
Bulanık suda balık avlamak değilse nedir?
Arabın minneti bu..
Dün Mehmet Tezkan, seçimini mezhep temelinde yapan bir siyasetin her an tökezleyeceğini yazıyordu.
Irak’ta Cumhurbaşkanı yardımcılığı yapan Faruk El Haşimi, Şii önderleri öldürtmekle suçlanıp idama hüküm giyince Türkiye’ye sığınmıştı.
El Haşimi’ye kol kanat geren Tayyip Erdoğan, bu sebeple Irak Başbakanı Maliki ile ipleri kopardı.
Korkudan saklanan Haşimi, IŞİD’in Musul’da Türkiye Başkonsolosluğu’nu işgali ardından ne yaptı?
IŞİD’i ve militanlarını kutladı!
Bizdeki durum?.. CHP Başbakan için verdiği gensoru önergesini ülkenin selâmeti adına geri çekerken, Başbakan toplu açılış bahanesiyle Rize’ye yaptığı seçim gezisinde “Durmak yok; yola devam” diye bağırıyordu.
Değişmek lâzım; bu kesin.
Dış politikada “Yurtta sulh, cihanda sulh“ ilkesini “stratejik derinlik”in yerine koyarak başlamaya ne dersiniz?
Saddam’dan daha beter!
Haberin Devamı