Bugüne kadar yapılan anayasa değişiklikleri nasıl ki “kişiye özel” değildir, devlet ve millet için yapılmıştır, bugün de aynı durumun devam edeceğini varsayalım.
Başbakan Binali Yıldırım “Başkanlık mutlak ve mutlak iktidar demektir” demiş, artık muhalefet partilerinin bir koalisyon ortağı olma ihtimallerinin kalmadığını söylemişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise parlamenter sistem için “Bu sistem bileklerimizde prangaydı” dediği konuşmasında sistemi şöyle özetledi;
“Hedef saptırıyorlar. Yasama organı (Meclis) yine var. Yürütme (hükümet) yine var. Kim yürütme? Cumhurbaşkanı!”
Ak Parti 15 yıldır iktidarda “tek karar verici” durumundaydı ve her konuda kararları tek başına verdi.
Bu nedenle “Pranga” ile hangi engelin kast edildiğini net örneklerle anlatmak gerekir.
Görünüşe göre yeni sistem gerçekten de daha çok “muhalefet partilerinin bir daha koalisyon çıkarma ihtimalinin kalmamasına” yarayacak.
Hükümet tek kişi!
Gözümüzün önüne 26 üyeli, U şeklinde koca bir masanın etrafını kaplayan “bakanlar kurulu”nu getirirsek, öncelikle yeni sistemde “yürütme=cumhurbaşkanı” olacağına göre; bundan sonraki her cumhurbaşkanına büyük haksızlık olacağını, 26 kişinin yürüttüğü işin, verilecek tüm kararların tek başına onlara kalacağını düşünmek gerekir.
Bildiğiniz gibi Türk tipi sistemin en çok tartışılan maddeleri: “Mevcut durumda çoğunluğu Cumhurbaşkanı tarafından seçilmiş ve onun partisine ait olan Millet Meclisi’nin bu kez çok daha fazla yetkiye sahip olacak “başkanı” denetleyemeyecek olması”...
Bunun yanında milletvekillerinin hükümete (yürütmeye) sözlü soru ve gensoru hakkının kaldırılacak olması…
OHAL sürecekmiş gibi…
Yüksek yargı üyelerinin “başkan ve partisi tarafından” seçilmesi, “geriye kalan yargı üyelerini seçecek” olan HSYK üyelerinin de aynı şekilde seçilmesi. Böylece yargı denetiminin de imkansız oluşu…
Başkanın (veya cumhurbaşkanı) sanki OHAL hep devam edecekmiş gibi istediği her konuda kanun hükmünde kararname çıkarabilecek olması.
Televizyonlarda konuşan bazı anayasa hukukçuları “Meclis’in kanun yapma yetkisi devam edecek ve kanunlar kararnamelerden üstün olacak” diyor.
OHAL kararnameleri ile sadece “teröre karşı önlem olacak kararlar” verilebilecekken İzmir Limanı, PTT, THY’nin yarısına yakını, Botaş gibi devletin en önemli kurumlarını Sayıştay ve DDK yerine kimin denetleyeceği bilinmeyen Varlık Fonu’na devretme yetkisi veriliyorsa…
İbrahim Kaboğlu gibi Türkiye’nin gururu bir anayasa profesörünü ve 5000’e yakın akademisyeni üniversiteden ihraç etme…
YSK’nın seçim dönemlerinde “eşitlik ilkesine aykırı yayın yapan özel radyo ve TV’lere ceza verme” yetkisi dahil her karar KHK ile alınıyorsa, yeni sistemde bunu önleyecek nasıl bir mekanizma olacak?
Bugün Meclis daha çok yetkiye sahip olduğu halde KHK’lara karışamıyorsa, kanun yapamıyorsa o zaman nasıl yapacak?
Kampanya sürecinde “genel seçime gidiliyormuş gibi rakipleri karalamak yerine” halkın bu konuları detaylarıyla anlaması sağlanmalıdır.