Dünyanın her demokratik ülkesinde seçim veya referandumlar, propaganda sürecinden sonucun alınmasına kadar, en güvenilir şekilde yapılmalıdır.
Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Malatya İl Seçim Müdürü Gürsel Dursun’un sosyal medya sayfasında yazdıkları “görevden uzaklaştırmayı” gerektiriyor.
Seçimlerin güvenilir şekilde yapılmasını sağlama, gereken tüm işlemleri yapma görevi olan Yüksek Seçim Kurulu’nun bir üyesi, bırakın hakaret veya tehdit kokan görüşler açıklamayı, oyunu bile belli edemez.
Gürsel Dursun “Vallahi Evet, tallahi Evet” mesajlarının yanına Ana Muhalefet Partisi Lideri hakkında “Kılıçdaroğlu’nun başı için Evet” gibi kabul edilemez bir paylaşım yapmış.
Gürsel Dursun bunu kendisinin yazmadığını, 12 yaşındaki çocuğunun yazdığını söylemiş ama ifadeler bir çocuğun yazabileceği şeyler değil.
Bu işlerde böyle mazeretler kabul edilemez, tarafsız olması gereken kişilerin “tüm kuralları hiçe sayarak” aklına eseni yapması seçim güvenliği için olduğu kadar, demokratik kuralların-yasaların ortadan kalkmaması için de büyük önem taşır.
Dursun, görevden alınmalıydı; alındı..
Rektörler, siyasetçiler, valiler!
Öyle garip bir durum ortaya çıktı ki adeta “Evet” demek herkes için serbest ama “Hayır” pankartı taşıyanların bile başı derde giriyor.
Örneğin “devleti temsil eden” kaymakamların veya valilerin referandum kampanyasına açıkça oyunu söyleyerek katılması devletin tarafsızlığına gölge düşürür ve suçtur.
Aynı şekilde “bilimi temsil eden” üniversite rektörlerinin “taraf olarak” kampanya yapmaları üniversite yönetmeliklerine göre suçtur.
Günlerdir tekrarladığımız ve en çok üzerinde durulması gereken konu bu referandumun “bir parti veya kişi seçimi” değil, her vatandaşın ve ülkenin gelecek onlarca yıl içindeki yaşam şartlarını belirleyecek olan bir anayasa, toplum sözleşmesi oylaması olduğudur.
Bu bağlamda siyasetçilerin de toplumu yönlendirici veya baskı unsuru taşıyan söylemlerinin de açık bir yanlış olduğunu belirtmek gerekir.
Yanlış söylemler
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un “Sandıktan Evet oyu çıkarsa bu ‘terörle mücadele’ye verilen destek anlamına gelir” demesi, “Hayır” oyu kullanacak vatandaşların terörle mücadeleyi desteklemediği vurgusudur ki bu söylenemez.
Yargısından, Meclis’ine, hükümetine ve tüm kurumlarına kadar yetkilerin “tek elde toplanması”na, bir rejim değişikliğine itiraz etmekle “terörle mücadele arasında bir bağlantı kurulamaz.
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun “Hayır’cılar bu millet ve ülkeyle ilgili farklı hesapları olanlardır” sözünün de söylenemeyeceğini belirtmek zorundayız.
Bu referandumun; baskısız, korkusuz, milletin her bireyinin özgürce oyuna karar vereceği ve buna hiçbir müdahalenin olmayacağı şartlarda gerçekleşmesini sağlamak bu söylemlerde bulunanların da içinde olduğu Hükümet’in görevidir.
Demokrasi olduğumuzu iddia ediyorsak, bize uymayan kararları kötülemek veya baskı yapmak yerine “yeni anayasa”yı anlatmak ve kararı millete bırakmak zorundayız.