Dün İstanbul Boğazı’nın iki yakasını birleştiren 3’üncü köprü, Yavuz Sultan Selim Köprüsü açıldı, vatana millete hayırlı olsun.
Cumhurbaşkanı Erdoğan köprü açılışında Suriye operasyonu ve ülkemizdeki terörün Suriye ile bağlantısı konusunda da konuştu:
-“PKK’nın, DAEŞ’in, FETÖ’nün arkasındaki güçlere sesleniyorum (…) Türkiye’de döktüğünüz kan yeter, Irak’ta, Afganistan’da, Mısır’da, Libya’da, Filistin’de döktüğünüz kan yeter. Pakistan’da döktüğünüz kan yeter.
-Sanılmasın ki bölge insanı durduk yerde birbirinin boğazına sarılıyor.
Tam tersine, bölgedeki toplumlar kendi haline bırakıldığında barışı, refahı, huzuru çok çabuk bulacaktır.”
Suriye politikası ve fetö…
Bu sözler doğru, Ortadoğu ülkelerindeki terörün arkasında hep “aynı güç” veya “güçler” var.
Erdoğan bu gücün veya güçlerin kimler olduğunu konuşmalarında açıkça söylemiyor, ya “üst akıl” diyor veya “örgütlerin arkasındaki güçler”…
Diğer tarafta ülkemize karşı son derece acımasız davranan bu üst akıl ülke(ler) ile yakın dostluk içinde görünüyor, onların aldatıcı açıklamalarını yıllar boyu “gerçekmiş gibi” ciddiye alıp oyalanıyor, pahalıya mal olacak zamanı kaybediyoruz.
Bunun üstüne bir de onların tuzağına düşüyor, örneğin Suriye iç savaşına herkesten önce karışıyor ve başımıza büyük dertler alıyoruz.
İşin bu kısmını Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş aynı konuşmada 2 ayrı özeleştiriyle vurgulamıştı:
-Türkiye’nin bugün başına gelen ‘birçok şey’ Suriye politikamızın sonucudur. Geçerli bir politika ortaya koyamadık.
-FETÖ devletin kanatları altında büyüdü, iktidarlar buna göz yumdu, hiçbir devlet içinde bu kadar mikropla yaşayamaz.
Şimdi bu noktada “Neden (başta ABD ve Rusya’nın bulunduğu) üst akıl örneğin AB ülkelerine yukarda sayılan Müslüman çoğunluklu ülkeler gibi zarar veremiyor” sorusunu sormamız gerekiyor.
Neden biz?
Diyelim ki Samuel Huntington’ın Pentagon desteğiyle dünyayı etkileyerek “Medeniyetler gruplara ayrılsın” görüşünü empoze etmesi boşuna değildi.
Uzakdoğu ülkeleri bir yerde, Ortadoğu ayrı bir yerde, Batı ülkeleri ise uzak-emniyetli bir köşede duracak ve dünyanın diğer ülkeleriyle top gibi oynayacaktı.
İyi ama bu Ortadoğu ülkelerinde hiç mi akıl yoktur ki Batı’nın (özellikle ‘üst akıl’ın) kendileriyle top gibi oynamasına izin veriyor?
Canlı bomba terörleri ve akla hayale gelmedik vahşet yapan ve hatta bunu “din adına” yaptığını söylerken “aynı din ve mezhepten” binlerce insanı katleden örgütler hep Ortadoğu’dan çıkıyor?
Peki, biz nasıl oluyor da diğer Ortadoğu ülkelerinden ayrılmış ve yüzümüzü “muasır medeniyetlere” dönmüşken, yıllardır “AB’ye girme hayaliyle beklerken” birden kendimizi Ortadoğu kaosunun içinde buluyor ve “AB’yi unutun” noktasına geliyoruz?
Mesela; nasıl oluyor da “81 il Emniyet müdüründen 74’ü, 7 bin istihbaratçıdan 6 bin 500’ü FETÖ’cü” olana kadar görmüyoruz?
Ortadoğu ülkeleri “kendi haline bırakılsa da” bu kadar ihmalin giderilmesi, terör örgütlerinin ve yaptıkları vahşetin geriletilmesi söylendiği gibi kolay olmayacaktır.