Cumhurbaşkanı Erdoğan 21 Mayıs Pazar günü tekrar Ak Parti Genel Başkanı oldu. O gün yaptığı açıklamalar içinde “partisine verdiği mesajlar” da vardı.
Örneğin “Hedef, teşkilatlarımızda süratle bir yenilenmeyi getirmektir” dedi. “Ak Parti vizyonuna uygun icraat ortaya koyan belediye başkanlarına ihtiyacımız var” dedi.
Bir genel başkanın söyleyebileceği şeyler…
Şimdi; 16 Nisan’da yapılan Anayasa değişikliğine göre bundan sonra cumhurbaşkanı olacak tüm isimler için, genelde nasıl bir durum olabilir ona bakalım. Cumhurbaşkanı “devletin başı” olduğuna göre ve devletin tüm vatandaşlara eşit mesafede durması ve eşit haklar tanıması gerektiğine göre acaba “taraflı, siyasi bir partinin genel başkanı” olan bir cumhurbaşkanı bunu nasıl sağlayacak?
Aym’nin önemi
Başta ABD olmak üzere demokratik Batı ülkelerinde başkanlar parti yönetiminde bulunamıyor, genel başkan olmaları mümkün değil.
Bunun ana nedeni, “güçler paylaşılmadan”, güçler ayrılığı olmadan demokrasinin korunmasının neredeyse imkansız olmasıdır.
Mesela, doğal olarak “parti genel başkanı olan cumhurbaşkanı” yalnızca kendi partisinin belediyelerinin güçlü ve başarılı olmasını tercih edecek, bir sonraki seçimde “kendi partisinin alacağı oyları arttırmak” yönünde adımlar atacaktır.
Bu durumda, diyelim ki diğer partilerin belediyelerine devlet imkanları aynı şekilde sağlanmadı, bu haksızlık nasıl giderilecek? Hangi kuruma başvurulacak?
Yargıda savcı ve hakimlerle ilgili tüm kararları verecek olan HSK üyeleri de cumhurbaşkanı ve Meclis çoğunluğu tarafından (tümü siyasetçiler tarafından) seçileceğine göre, örneğin “bugünkü gibi bir Meclis tablosu” varsa o HSK’nın ve tabii mahkemelerin tarafsız olma ihtimali nedir? Görünüşe göre, bundan sonraki bir haksızlık-hukuksuzluk durumunda başvurulacak en güvenli kurum olarak “Anayasa Mahkemesi” kalıyor.
Ohal’in sakıncası
İşte en ciddi sorun da burada ortaya çıkıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Pazar günü genel başkanlığa döndükten sonra “OHAL’in gerektiği kadar devam edeceğini, huzura kavuşana kadar bitmeyeceğini” söyledi.
“İş yerinize mi gidemiyorsunuz, okullar mı kapalı” sözleriyle OHAL’in insanların hayatında hiçbir değişikliğe neden olmadığını ima etse de OHAL’in Türkiye’deki uygulamasında sorunlar olduğu yadsınamaz.
Bugüne kadar “OHAL’in gerekli kıldığı konular” dışında değişikliklerin (örneğin Varlık Fonu gibi) KHK’larla yapılabildiği görüldü.
OHAL, hele bir de yeni “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” imkanlarıyla birleştiğinde cumhurbaşkanlarına çok geniş yetkiler veriyor ve bunu sınırlayacak, yanlış bir kararsa durduracak hiçbir merci yok.
AYM de KHK’ları denetlemeyeceğini bildirdiğine göre bir cumhurbaşkanı kanun hükmünde kararnamelerle hiç denetim olmadan istediği her uygulamayı yapabilir.
Sonuç olarak, parti genel başkanı da olan ve “hükümet görevi yapacak” cumhurbaşkanlarının yöneteceği ülkede birliğin, bütünlüğün, eşit hakların, hukukun korunması parlamenter sisteme göre çok daha güç olacaktır.