Adli Yıl açılışı nedeniyle yapılan açıklamalar yargının ağır hasta olduğu alârmını veriyor.
Bu durum devletin en yüksek katlarında teşhis ediliyor. Ama ya tedbir önerilmiyor veya önerilen yöntemler çatışmayı derinleştiriyor.
Adli Yıl açılışı nedeniyle yapılan konuşmalar ve yayınlanan mesajlar sadece yaranın ne kadar derin ve müdahale gereğinin ne kadar acil olduğunu ispatlıyor.
Mesela Yargıtay Başkanı Ali Alkan, “yargıyı isteğe göre dizayn etmek” için baskı kurulmak istendiğini belirterek şunu ekliyor:
“Yargıtay ve HSYK Kanunu’nda yapılan değişiklikler, sorunları arttıracak niteliktedir.”
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç devlette asla paralel yapı kabul edilemeyeceğini beliterek “Ancak bunun belgesi, bilgisi varsa ortaya konulmalı” diyor.
Barolar Birliği Başkanı Feyzioğlu, sorunun temelinde keyfilik olduğunu ifade ederek ekliyor;
“Sorun ‘Benim istediğim gibi karar vermez benim işime geldiği gibi düşünmez, istediğimi yapmazsan seni hain ilân ederim, hedef gösteririm’ keyfiliğidir.”
Sorun o kadar büyümüş ki, epeydir askeri olmayan meseleler üstünde fikir açıklamayan Genelkurmay Başkanı bile konuşuyor ve...
“Türkiye’nin hukuka ihtiyacı olduğunu” söylüyor.
Sözü olan sözlüyor fakat muhatap adreste değil; sözler uçup gidiyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan törende olmasa da kendisine borç çıkaran bir mesajı gönderdi.
“Yargı içine sızarak örgütlü şekilde hareket eden ve yargı sistemini felce uğratmaya çalışan girişimler karşısında hepimiz eşit derecede mesulüz” dedi.
Yargıdan razı bir Allah’ın kulu görülmüyor ortada.
Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetmek görevi çerçevesinde acaba Cumhurbaşkanı yargı konulu bir zirve düzenleyemez mi?
Yetkilerini sonuna kadar kullanma kararlılığı için bundan daha önemli sebep bulunabilir mi?
Mülteci kabul etmenin ayarı kaçtı!
İngiltere’yi örnek almalıyız.
Son yıl adaya göç eden insanların sayısı 243 bine çıktı diye Başbakan Cameron yönetimi adeta topa tutulmuş halde.
Onlar göçmen kabul etmenin, bedeli vatandaşlar tarafından ödenen bir özveri olduğunu biliyorlar ve ona göre tedbir arıyor.
Bizde Suriye kökenli mültecilerin sayısı neredeyse 1,5 milyon kişiye yükseldi. Kontrolsuz yerleştikleri kentlerde barış tehlike yaşıyor.
Sızacak terörist unsurların vereceği kalıcı hasar hiç hesap edilmiyor.
“Artık yeter” deme zamanı geçiyor bile.
Taşıyamayacağımız sayıda göçmen kabul etmenin sevap değil günah üreteceğini görmeyecek miyiz?