Sayısız önemli olay yaşanıyor, seller-depremler geçiyor ama her gün tartışılmasına ara verilmeyen tek konu var; 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi.
Son tartışmalardan biri “Adil Öksüz Almanya’da mı? FETÖ’cüler neden iade edilmiyor” idi.
Tamam, Avrupa ülkelerinin FETÖ’cüleri iade etmemesi konusunda kızmakta haklıyız ama bundan önce örneğin “Adil Öksüz yakalanmışken ve onunla birlikte yakalananlar tutuklu iken, çevresi yüzlerce güvenlik elemanı ile doluyken, kendisi nasıl serbest kalabildi” sorusunun cevabı bulunmalıdır.
Balyoz-Ergenekon davalarında yüzlerce masum insanın onuruyla-hayatıyla oynayan, onlarla birlikte tüm toplumun yaşamını esir alan savcı Zekeriya Öz, yanında savcı Celal Kara ile “haklarında yakalama kararı çıkmadan 12 saat önce” nasıl yurt dışına kaçabildi sorusu cevaplanmalıdır.
Gerçeği öğrenme hakkı
Mesela Zekeriya Öz “12 saat sonra verilecek yargı kararını” nasıl bildi?
Bunu da FETÖ’cü hakim ve savcılar bildirdiyse, istihbarat ve Emniyet’te FETÖ’cü olmayanlar o sırada neyle meşguldü?
Onların da “hepsi FETÖ’cü” idiyse, devletin temizlenmesi nasıl mümkün olacak?
Yıllardır Balyoz, Ergenekon, 17 Aralık, 15 Temmuz derken “darbe” endişesiyle yatıp kalkan toplumun bu konularda gerçeği öğrenme hakkı vardır.
Biliniyor ve söyleniyor ki; “2011 sonrasında terfi eden general ve amirallerin büyük bölümü 15 Temmuz darbe girişimine karışmış”… Tekrar Pazar günkü yazımda söz ettiğim Necdet Özel röportajına dönelim.
İhbar olsaydı…
2011 yılında Genelkurmay Başkanı olan Org. Necdet Özel orada “2011-2014 yılları arasında 1483 personelin ihraç edildiğini, çoğunun ‘disiplin suçları’ nedeniyle olduğunu” söylüyor.
Askerlerin terfi aldığı YAŞ toplantılarına “onay verilmiş listeyle, ‘hükümetle ortak alınmış’ kararlarla gidildiğini” anlatıyor.
Diyor ki; “Eğer darbeci askerler hakkında bir ihbar olsaydı incelenirdi. Dosyaları temiz. Demek ki kendilerini çok iyi gizlemişler”.
Peki, 2011 yılında kendini ihraç edilmeyecek, soruşturulmayacak kadar iyi gizleyen bu FETÖ’cüler, o tarihten 7 yıl önce 2004 yılı MGK’sında Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün sunumunda “Gülen grubunun TSK ve Emniyet içindeki kadrolaşmasına” vurgu yapacak ölçüde nasıl anlaşılmış olabilir?
Kitaplar önemli!
Eğer Hulusi Akar, Necdet Özel gibi Genelkurmay Başkanlığı yapan askerler “bir darbeye teşebbüs olabileceğini”, en yakınlarındaki emir subaylarının bile Cemaat mensubu olduğunu fark etmezken Balyoz’da tutuklanan askerlerin hepsi bu kumpasa gelinen süreçteki ihmal ve yanlışları, çalıntı soruları, haksız terfileri, kayırmaları nasıl biliyor ve zamanında uyarı yapıyorlardı?
Örneğin, Balyoz mağdurları olan; Emekli Tuğgeneral Süha Tanyeri’nin “Balyoz Kurgusu” kitabında, Emekli Kurmay Albay Mustafa Önsel’in “Ağacın Kurdu” kitabında anlatılanlar konusunda ilgili isimlerden açıklama beklenmeyecek mi? Kurumların tepesindeki sorumlular sözlü ifade vermeli, çelişkiler sonlandırılmalıdır!