Suudi Arabistan, Mısır, Bahreyn, BAE gibi körfez ülkelerinin “Katar’a yönelik ambargoyu kaldırmak için hayata geçirilmesini istedikleri 13 maddelik şartlar” arasında Katar’da kurulan Türk Üssü de var.
Dün Katar’a tanınan süre doldu ve Katar Dışişleri Bakanı bir açıklama yaptı. Bu açıklamada “krizin çözümü için diyalog” çağrısında bulunurken “Türk üssünü kapatmayacaklarını” da tekrarladı.
Bu krizin bugüne kadar Körfez’deki ülkeler arasında yaşanan en büyük kriz olduğu söyleniyor.
Kriz ortaya çıkmadan hemen önce ABD Başkanı Trump’ın Suudi Arabistan’a yaptığı ziyareti, onlara silah satmak üzere yaptığı yüklü kazanç getirecek anlaşmayı…
Suudi Kralı Selman ile yaptığı kılıç dansını, Kral, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ve Trump’ın birlikte el bastığı ışıklı küre olayını hatırlayalım.
Aceleye getirilemez
Bunu yapınca ortaya, “Bunca ülke varken neden Türkiye (aynen Suriye iç savaşı başladığında yaptığı gibi) ilk öne çıkan ve üstelik Katar’a asker gönderen ülke oluyor” sorusu çıkmaz mı?
Kendi Güneydoğu sınırımızda çok ciddi gelişmeler olurken, bunun dışında iç sorunlar da başımızdan aşmışken, Körfez ülkeleri “Katar’ın yanında yer alan ülkelere de aynı ambargoları uygulayacağız” demişken, “neden biz” sorusu…
Dış politikada iyice düşünmeden, o bölgelerin siyasi ve diplomatik uzmanlarının görüşü alınmadan alelacele verilen kararlar, sonunda başımıza büyük dertler açıyor.
Türkiye’nin Irak Başika’da üs kurması herhangi bir sorunu çözmedi.
Suriye’de Irak Kalkanı operasyonunda alınan yerlerde “ÖSO’nun PYD saflarına geçerek TSK güçlerini yalnız bıraktığı” haberi çıktı, bunların yanında bir de Katar’da ortaya çıkacak sorun Türkiye’nin başını fazlasıyla ağrıtabilir.
Verdiğimiz desteğin asıl sebebi “ekonomik” ise diğer ülkelerin Türkiye’ye uygulayacağı ambargoyu unutmamak gerekir.
Türkiye’nin kurduğu üssün kaldırılmaması “Körfez krizinin çözümünü zorlaştıracak” önemli nedenlerden biri oldu, bir kez daha düşünmek gerekir.
Beyoğlu ve nostalji!
Hürriyet’te Çınar Oskay’ın başarılı “Büyük Beyoğlu Dosyası” yazılarını, Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan ile yaptığı röportajı ilgiyle okudum.
Başkan Demircan, Beyoğlu gibi İstanbul’u “İstanbul yapan”, turizm açısından da önem taşıyan tarihi ve güzel Beyoğlu için:
“Eski yapılar ‘bugünün taleplerini’ karşılayabilir mi? Beyoğlu’nun ‘nostaljik bir hatıra’ gibi görünmesinden yana değiliz.
Kentsel dönüşüm ‘hatıralarımızla örtüşmüyor diye’ karşı çıkacak değiliz” ifadelerinin bulunduğu bir konuşma yapmış.
Efes Antik Tiyatrosu’nda düğün yapılmasına izin verilen bir ülkede bu sözleri duymak da mümkündür ama kabul ettirmek kolay değildir.
Eğer diğer ülkelerde de belediye başkanları böyle düşünseydi bugün ne Londra kalırdı, ne Paris, Prag, Atina, Roma veya Viyana…
Kendisine sadece bunu hatırlatmak istedim. İstanbul’un gözbebeği semtlerinden birinin karakterini, kültürel yapısını keyfe göre değiştirme sorumluluğu bir dönem belediyesinin hakkı olmamalıdır.