Darbe soruşturmasında “tanık” olarak ifade veren eski Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya dün itiraflarına devam etti.
Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı olan Yaşar Büyükanıt’ı “Şemdinli’deki kitabevi bombalama olayıyla bağlantılı gösteren iddianameyi” yazan Sarıkaya “bazı bölümleri kendisinin yazmadığını” söyledi. İfadesine göre “ bu bağlantıyı kurmasını” söz konusu dönemde Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olan İlhan Kaya istemiş ve iddianamenin bazı bölümlerini de o yazmış.
Böylece Yaşar Büyükanıt “çete kurarak terör yapmak”la suçlanmış.
Ferhat Sarıkaya kendisine ait iddianameyi başkasının yazmasına izin vermek gibi bir suçu açıklarken mazeret olarak “O zamanlar İlhan Kaya’nın Cemaatçi olduğunu bilmediğini” söylüyor.
Arınç iş teklif etmiş
Bu olay nedeniyle ihraç edildikten sonra dönemin TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın kendisine “Meclis’te hukuk danışmanı olmasını” teklif ettiğini ve kabul etmediğini de anlatıyor. Bu itiraflarla giderek, geçmişte bu ülkeye yaşatılan birçok terör olayının, masum ve Cumhuriyet’e bağlı askerlere darbe iddiasıyla kurulan kumpasların ne kadar kolay ve korkunç şekilde yürütüldüğü görülüyor.
Hiçbir olayın aslında “göründüğü gibi olmadığını” anlamak bundan sonra “görünene inanma” konusunda büyük kitleleri şüpheye düşüreceği gibi, masumların nasıl “sahte iddianamelerle suçlanabileceğini” de bir kez daha gözler önüne seriyor. Bu olayda çoğunluğun aklına ilk gelecek iki soru şudur: ?1- Ferhat Sarıkaya gibi görevini bağışlanmaz şekilde kötüye kullanan ve sonunda “aldandım” diyen bir savcı nasıl olur da hala Ankara Cumhuriyet Savcısı olmaya devam eder?
2- Dönemin TBMM Başkanı Arınç nasıl olur da “ihraç edildikten sonra” o savcıya Meclis’te hukuk danışmanlığı teklif eder?
Örgütün gerçek yüzü
Cumhurbaşkanı Erdoğan dün “15 Temmuz Darbe Girişimi ve Din İstismarına Karşı Birlik, dayanışma ve Gelecek Perspektifi” gündemiyle toplanan Olağanüstü Din Şurası açılışında konuştu.
“Bu hain yapının 40 yıldır kanserli bir hücre yaşayabilmesi ve sürekli büyümesi ‘dini değerleri öne çıkaran kimliği’ sayesinde olmuştur” dedi.
“Herşeye rağmen, bu hain örgütün gerçek yüzünü ‘çok daha önceden ortaya dökmemiş olmanın’ üzüntüsü içindeyim. Bundan dolayı hem Rabbimize, hem de milletimize verecek hesabımız olduğunu biliyorum. Rabbim de, milletim de bizi affetsin” vurgusu yaptı ki bunlar son derece önemli ve zamanında açıklamalardır.
Örneğin “dinin siyasete karıştırılmasının ve dini değerleri istismar eden siyasi grupların” halk açısından ne kadar yanıltıcı, devlet açısından ne kadar tehlikeli olabileceği görülmektedir. FETÖ’nün gerçek yüzünün “daha önce ortaya dökülmemiş olması”nın bu örgüt tarafından devletin bir ağ gibi sarılmasında rolü olduğu söylenmekte, “bir hesap borcu” vurgulanmaktadır. Yaşadıklarımız, bir kez daha “şeffaf bir devlet” yapısı eksikliğinin sıkıntılarını açıkça gösteriyor.