Yeni yılın ilk yazısında tüm milletimizin daha huzurlu ve şiddetten, üzüntüden uzak bir yıl geçirmesini diliyorum.
Daha önceki yıllarda “mutluluk”tan söz ederdik ama öyle üzücü ve sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz ki mutlu olmak için ihtiyacımız olan tek şey “her tür terörün, şiddetin bitmesi ve huzura kavuşmamız” gibi görünüyor.
2015’in son günleri gibi 2016’nın ilk günlerinde de Güneydoğu il ve ilçelerimizden gelen PKK terörü haberlerinin arkası kesilmedi. Cizre, Silopi, Sur gibi ilçelerden gelen şehit ve yaralı asker-polis haberleri, yollara tuzaklanan bombalarla patlatılan araçlar, PKK’nın cami, okul, hastane demeden saldırıları, evleri bile ateşe vermesi devam ediyor.
Savunma isteği
Bu arada sanki Temmuz’dan bu yana 6 aydır PKK’nın savaş alanına çevirdiği bölgeyi, kaybedilen güvenlik görevlilerini, evini barkını bırakıp beyaz bayraklarla canının kurtarmak için kaçan halkı görmüyormuş gibi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye’den “Cizre ve Sur’daki sokağa çıkma yasakları için” savunma istedi.
Güneydoğu’dan 2 avukatın başvurusu üzerine gelen bu isteğe göre Türkiye’nin 8 Ocak’a kadar AİHM’ye “sokağa çıkma yasaklarının yasal dayanağı ve bölge halkının içinde bulunduğu şartlar” konusunda açıklama vermesi gerekiyor.
Uluslar arası anlaşmalar yasa hükmünde sayılıyor ve Türkiye Anayasası Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni güvence altına almış durumda.
Irkçılık ve ayırımcılık
Bununla birlikte BM İnsan Hakları Demeci “özgürlüklerden yararlanmanın sınırsız olmadığını” bildirdiği gibi uluslar arası hukuka göre “ulusal ve üniter devletlerin etnik farklılıklara göre tartışılması, ulus bütünlüğü içinde yer alan etnik grupların ırkçılığa dayalı ayırımcılığı” da yasaklanmıştır.
Yani; DTK ve HDP’nin “özyönetim, özerk bölge, birkaç şehir bize verilsin” diyerek üniter devletin merkezi yönetiminden çıkma taleplerini ve bu nedenle sürdürülen terörü AİHM’nin savunacak hali yoktur. Bu savunma isteğine cevap, yine AİH Sözleşmesi, AYM’nin buna bağlı ilkeleri bağlamında zaten hazırdır.
İstanbul Barosu’nun cevabı
Dünyanın en büyük barosu olan, Ümit Kocasakal başkanlığındaki İstanbul Barosu birkaç gün önce Demokratik Toplum Kongresi’nin 14 maddelik “özerklik” talebine verdiği 14 maddelik cevapta konu net şekilde açıklanmıştı.
Maddelerde bu özyönetim veya özerklik talebinin “ülke toprağının belli bir bölümünün merkezi yönetim dışına çıkarılarak parçalanmayla sonuçlanacak bir yola girilmesine, Anayasa’nın değiştirilemez ilk 3 maddesinin ortadan kaldırılmasına yönelik bir kalkışma çağrısı” olduğu anlatılıyordu.
Hukuk ve siyaset tablosu, işlenen terör cinayetleri göz önüne alındığında, PKK terör örgütünün yanında yer alan ve “demokratik talep” diyerek başladığı noktadan “bölünme” isteğine gelen HDP’nin dokunulmazlıklarının kalkması söylemine gösterdikleri tepkinin hiçbir anlamı olmayacaktır.
Terörle “toprak alma, üniter devleti parçalama” sonucuna gitmelerinin imkansız olduğunu, kanlı saldırıları desteklemenin kendilerine bir şey kazandırmayacağını bir an önce görmeleri gerekiyor.