Dün bir programda “Türkiye’nin 2030 yılında 100 milyona yaklaşan nüfusuyla ‘su sıkıntısı çeken ülkeler’ arasına gireceği” hatırlatıldı.
Dünyanın iklimi, başta ABD olmak üzere dünya ülkelerinin dikkatsizliği yüzünden “küresel ısınma” ile kuraklığa ve sellere dönüşüyor.
Bu gidişle sadece su sıkıntısı değil, yakın bir gelecekte “gıda sıkıntısı” da başlayacak.
Gelişmeleri gördükçe nüfusumuzu 4 milyon mülteci ile bir defada katlanarak arttırmamızdaki bir başka ciddi yanlış da bu konuda ortaya çıkıyor.
Maddi, manevi yük
IKBY referandumu ertesinde, kısa sürede ortaya konacak olan Irak Kürdistanı’ndan sonra sıranın Suriye Kürdistanı’na, “Rojova bağımsızlığına” geleceği, Türkiye için de tehditlerin artacağı sır değildir. Türkiye’deki mültecilerin hiç değilse bir kısmının, böyle bir süreçte nasıl bir tutum takınacağı, yeni büyük sorunlar yaratıp yaratmayacağı bilinemez.
Ülkemiz birçok olumsuz gelişmeyle boğuşurken, gelecek konusunda bir yanılgıya daha düşecek lüksümüz olmadığı ortadadır.
Batı ülkeleri, kendilerine maddi-manevi problem yaratacak hiçbir ihtimalin gerçekleşmesine izin vermiyor, her olayı önce “kendi çıkarlarına göre” değerlendirip öyle karar veriyorlar.
Bu nedenle, hepsinin aldığı toplam mülteci sayısı Türkiye kadar değil.
Biz Suriye, Irak, Afganistan ve daha birçok ülkeden “sığınmacı” adı altında gelen ve maaş, iş, okul, servis gibi her tür desteğin verildiği milyonlarca insan aldık.
100 TL. Geri istendi
Türkiye’nin “diğer ülkelere yaptığı insani yardımlarda, 2016’da 6 milyar dolarlık yardımla dünyada 2’inci sırada olduğu” ile övünüyoruz.
Elbette nerede olursa olsun insanların açlık, sıkıntı çekmesine gönül razı olmaz, ancak… Dünyanın en zengin devletlerinin yapmadığı milyarlarca dolarlık yardımları, dünyanın öbür ucundaki ülkelere de yapmaya kalkarsak Türkiye buna ne kadar süre dayanabilir? Ayrıca, sınırlarımızdan hala otobüsler dolusu yabancının, hatta “sınıra dayanan Idlib’den kaçan IŞİD’li yüzlerce militanın” girdiği haberleri duyuluyor.
Tehlike yaratacak bu kontrolsüzlüğün sebebi İçişleri Bakanlığı tarafından açıklanmalı değil midir?
Mültecilere ve diğer ülkelere milyarlarca dolar harcarken, Hakkari’de 2010 yılında PKK’lı teröristlerin yola döşediği mayın patlaması sonucu annelerini kaybeden ve ağır şekilde yaralanan, dedelerinin baktığı 13 ve 9 yaşındaki iki kız kardeşe bağlanan “100’er lira” maaş kesildi.
Kesildiği gibi, o güne kadar ödenmiş olan 27 bin 500 TL geri istendi. Çocukların dedesi “devlet bize yardım etsin” diyor. Bu çelişki, bu haksızlık nasıl kabul edilebilir?
Diğer tarafta Suriyeli küçük kızlar evlendiriliyor, doğum yapıyor, mülteci çocukları evlerinde aç kaldıkları için “Sevgi Evleri’ne konuyor, yine mülteci botları batıyor ve can kayıpları sürüyor.
Hükümet, Irak ve Suriye ile siyasi sorunu düşünürken Suriyeli mültecilerin vatandaş yapılmak yerine bir an önce ülkelerine dönmeleri için de çözüm üretmelidir.
Aksi takdirde bu sorunlar da büyüyecektir.