Türkiye’nin PKK, IŞİD, DHKP-C, FETÖ gibi birçok terör örgütünün tehdidi altında olduğunu biliyoruz, hükümet de bunu sık sık tekrarlıyor.
IŞİD’e karşı koalisyonun başında ABD var ama asıl büyük tehlike altında olan Avrupa ülkeleri ve Türkiye.
Son olarak İspanya Barcelona’da yaptıkları saldırıda 14 kişi hayatını kaybetti, 30’u ağır olmak üzere 130 kişi yaralandı.
Türkiye’de de son haftalarda “saldırı hazırlığında olan DEAŞ militanları” yakalanıyor.
Daha önce bu örgüt hücrelerine yapılan operasyonların arkasından, yakalanan DEAŞ’lılardan bazılarının serbest bırakıldığı haberleri çıktığı için bu konuda toplumda ciddi bir endişe mevcut.
FETÖ’cüler ve PKK
Dün “TSK’da hala kaç FETÖ mensubu asker var” diye sormuştum, aynı gün Diyarbakır merkezli 12 ilde FETÖ’ye yönelik operasyonlarda 16’sı muvazzaf 17 askere gözaltı kararı çıktığı duyuldu.
Demek ki hala asker olanlar arasında FETÖ’cüler temizlenmiş değil ve bu sayının hiç de az olmadığı eski askerler tarafından söyleniyor.
Dün çok önemli bir başka haber verildi. PKK ve onun Suriye kolu PYD kendilerini gizlemek amacıyla ortaya sürdükleri “Suriye Demokratik Güçleri” bünyesinde “Devrimci Kuvvetler” adıyla yeni bir askeri grup kurmuş.
Grubun komutanı “Özellikle son birkaç ayda kuzey Halep’teki köylerimizin birçoğunu Türk güçleri bombaladı ve hala saldırılarını devam ettiriyorlar. ‘İsyancı güçler’ Suriye halkına ellerindeki tüm imkanlarla Suriye’yi savunacaklarının ve Osmanlı kolonicilerini ülkeden atacaklarının sözünü veriyor. Canlarını veren kahramanlarımızın intikamını alacağız” sözleriyle Türkiye’ye tehditler savurmuş.
Bu tehditler öncelikle “Suriye topraklarındaki askerlerimizi” hedef alıyor gibi görünse de, Eylül’de Barzani’nin yapacağı “bağımsızlık referandumu” sonrasında Türkiye içindeki saldırılarını arttıracakları da beklenmeli, önlemler şimdiden her ikisi için alınmalıdır.
Almanya ve AB
Türkiye’nin kendi içindeki terör sorunları ve Güney sınırlarımızdaki tehdit başlı başına diğer maddi-manevi dayanışma içinde olmayı gerektiriyor.
Oysa AB ile ilişkilerimiz kopma noktasına geldi.
Almanya ile başkanlık referandumu öncesinde başlayan gerginlik giderek arttı ve Almanya kendi ekonomik yaptırımlarından sonra AB’yi de “Türkiye’ye mali yardımları kesmeye” zorluyor.
Türkiye bir de 4 milyon mültecinin yükünü üstlenmişken, 2020 yılına kadar 4 milyar 450 milyon Euro yardımda bulunmayı planlayan AB bu kaynakta kesintiye gidecek.
Almanya Başbakanı Merkel de şu aşamada Türkiye ile “Gümrük Birliği Anlaşması’nı güncellemeyi düşünmediklerini” açıkladı.
Bizim Almanya’daki Türklere “Yaklaşan Almanya seçiminde bu partilere oy vermeyin” dememiz tepkileri daha da arttırıyor.
Bunu söylerken, Almanya ve AB’nin alacağı kararların ekonomik açıdan bize vereceği zararları düşünmemiz gerektiği gibi, onlar “iç işlerimize bu şekilde müdahale etseler” biz ne yapardık, onu da düşünmemiz lazım sanıyorum.