Ortalık o kadar karıştı ki, kimin eli kimin cebinde, hangi terör örgütü kimin arkasında, kim hangi planlar peşinde belli değil.
Ankara saldırısını yapanların IŞİD üyesi çıktığı haberine yoğunlaşırken “IŞİD’in 20 kişilik timinin Türkiye’ye girdiği ve HDP Eşbaşkanı Demirtaş’a suikast yapacağı” ihbarı gündeme geliyor.
Bu durumda doğal olarak “IŞİD’in PYD-PKK’ya karşı olduğu” düşünülürken Başbakan Davutoğlu “28 Mayıs’ta DEAŞ, PKK-PYD ile Suriye rejimi masaya oturdu ve bölgeleri paylaştılar. Tüm bilgiler bizde var” bilgisini şüpheye yer bırakmayacak bir ifadeyle açıklıyor.
Aslında Güneydoğu sınırından mülteciler girerken “PYD’nin yanıbaşında IŞİD militanlarının sınırdan hiç gizlenmeden ve gülerek geçtikleri” fotoğraflarla tespit edilmiş ve yayınlanmıştı. Eğer PYD ile IŞİD arasında bir savaş varsa bu görüntülerin ne anlama geldiği o günlerde de soru işaretleri yaratmış, medyada tartışılmıştı..
Bu oyun ne?
Ben de birkaç kez “aralarında bir anlaşma olabileceği” ihtimalini yazılarımda dile getirdim, şimdi Başbakan bunu “Aynı masada yer aldıklarına dair bilgi ve belgelerin olduğu” açıklamasıyla doğruluyor.
ABD’nin PYD ile yakınlığını ve hatta “bölgedeki en iyi müttefikimiz” dediğini bildiğimize göre öncelikle düşünülmesi ve ona göre tavır alınması gereken şey; “Türkiye’ye karşı oynanan çok yönlü oyunun arkasında kimlerin olduğu ve planın ne olduğu”dur.
Emekli Orgeneral Hüseyin Nusret Taşdeler’in “Ortadoğu bölgesinde gerçekleştirilmeye çalışılan büyük projenin ve bu maksatla oynanan büyük oyunun hedefi denize açılımı olan, müstakil, birleşik bir Kürt devleti kurulmasıdır. Ülkemizde ve Güney sınırlarımızda gelişen olayların iç ve dış güvenlik boyutlarıyla tehlikeli bir maliyet arz etmesinin nedeni budur” açıklaması göz ardı edilmeyecek kadar önemlidir.
Sırayla terör ve Suriye!
Türkiye’deki cihatçı örgüt militanlarının sayısının on binleri bulduğu, El Kaide, IŞİD gibi örgütlerin ve daha birçoğunun hücreler kurduğu bilinirken Emniyet’in, İçişleri Bakanlığı’nın bu durumu “en yakın takip ve en etkin operasyonlarla” ortadan kaldırmaması, militan yakınlarının “onu tutuklayın” uyarılarına rağmen tutuklamaması anlaşılır bir durum değildir.
Eğer PYD-PKK, IŞİD ve Esad arasında Başbakan’ın açıkladığı gibi bir ortaklık söz konusu ise bu terör örgütlerinin sırayla yaptığı kanlı eylemlerde “kim yaptı, nasıl yaptı”dan önce amaçlar ve gizli anlaşmalar üzerinde durmak, Suriye politikasını da kendi çıkarlarımız neyi gerektiriyorsa o yönde, “Önce Türkiye” diyerek yürütmek gerekir.
Kobani’de “IŞİD’le savaş” var dendiğinde Türkiye’nin verdiği desteği unutup bugün durup dururken “Türkiye bizi vurursa kendimizi savunuruz” açıklaması yapan PYD Lideri Salih Müslim’in çıkışı da aynı şüpheyi doğrulamaktadır.
Bunları göz önüne alarak, işin içinde Rusya ve İran da varken Suriye’ye fevri bir müdahale Türkiye’yi geri dönülmesi imkansız bir tehlikenin içine taşıyacaktır. İç ve dış politikanın tek bir hatayı kabul etmeyeceği dönemdeyiz!