Başta Güneydoğu’da “sokağa çıkma yasağı olan ilçelerde, köylerde bile” aralıksız süren PKK terörü olmak üzere son derece önemli, tartışılmadan geçilmeyecek gelişmeler, olaylar izlemekteyiz.
Bunlardan biri de “demokrasinin, ifade özgürlüğünün kötüye kullanılmasının açık örneği” olan ve Atatürk’’ün ölüm yıldönümünde milletin büyük tepkisini toplayan hakaretlerdir. İki ayrı televizyon kanalında bu ülkenin kurtarıcısı ve Cumhuriyet’in kurucusu büyük öndere buraya almayı bile saygısızlık gördüğümüz ağır, haksız, bağışlanamaz ifadeler kullanılmıştır.
Bu toplumun en büyük manevi değeri olan Atatürk’e yayın kuruluşlarından yapılan hakaretler sadece RTÜK’ün müdahalesiyle bile geçiştirilmemeli, yargı bu kanallar hakkında gerekeni yapmalıdır.
AB’den vaz mı geçtik?
AB’nin 2015 İlerleme Raporu ile “Türkiye’nin üyelik sürecini bitirdiğini” söyleyen AB uzmanları var. Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş ise içinde özellikle medya ve yargı bağımsızlığı konusunda ciddi eleştiriler olan AB Raporu’nun “taraflı” olduğunu iddia ederek “Bu rapordaki ifadeleri kabul etmiyor, aynen iade ediyoruz” dedi.
Bu rapor aslında, dış basının da seçim öncesinden bu yana vurguladığı gibi “AB’nin mülteci krizini Türkiye’ye yıkmak amacıyla” yumuşatmış olduğu ifadeler taşıyor.
Türkiye “AB müzakereleri hızlanacak” ümidiyle daha fazla mülteciyi asla kabul etmemeye büyük dikkat göstermesi kadar, AB raporlarını kabul etmeme konusunda da dikkatli olmalıdır.
Avrupa Birliği’ne girmekten resmen vazgeçmediysek “aday ülkelerin Komisyon tarafından önem verilen konulardaki tutumunu değerlendiren” bu raporları reddetmek ilişkiyi koparmak anlamına gelir.
Başkanlık sistemi
Başbakan Davutoğlu “Sistemde başbakan ile cumhurbaşkanı arasında yetki tartışması yaratacak sorunlar olduğunu” belirtirken “Güçler ayrılığına dayalı başkanlık istiyoruz” dedi. Bu gibi önemli değişikliklerde istekler değil, gerçekler önemlidir. Mevcut durumda yasama, yürütme, yargı tablosu “güçler ayrılığı”nı neredeyse imkansız hale getirdiği gibi Türkiye’de denetleyici “2 ayrı meclis”in ve eyalet yapısının olmaması da ciddi bir sorun olacaktır.
Başkanlık ve yarı başkanlıkla yönetilen ülkelerdeki sistemlerle hiçbir benzerlik olmayan Türkiye’de “denetim mekanizmalarının yeterli olup olmadığı” iyice ortaya çıkarılmadan başkanlık sistemi ısrarı gerginliklere ve yanlış sonuçlara neden olabilir.
CHP ve MHP kaynıyor
1 Kasım seçiminin ardından CHP ve MHP’de olağanüstü kurultay istekleri ve genel başkanlığa adaylığını açıklayan milletvekilleri giderek artıyor.
Bunlara karşılık iki genel başkanın “olağanüstü kurultay ve genel başkanlık tartışması olmadığını” bazı milletvekillerine açıklattığını görüyoruz. Bu açıklamalar tepki ve girişimleri durdurmayacağı gibi genel başkanları ve iki partiyi yıpratacak uzatmalardır.
Tam aksine, koltuğa yapışmak yerine “kendilerinden sonra akılcı, yapıcı, başarılı ve fevri çıkışları olmayan isimlerin önünü açmaları” doğru olan adımdır. Liderlik “çekilmeyi de bilmeyi” gerektiriyor.