Gözünü kan bürümüş insanlık dışı mahluklar kan dökmeye doymuyor.
Hiçbir inançla bağdaşmayacak katliamları üstelik din adına yaptığını öne süren terör örgütlerinin yakın gelecekte Türkiye için daha ciddi bir tehlike olacakları da görülmeye başlandı.
Bir yanda PKK “göstermelik havası sezilen” saldırılarına dün de Diyarbakır Silvan’da devam ederken yeni terör sorunları ve hatta savaş ihtimali ülkeyi zor günlerin beklediğini anlatıyor.
Şanlıurfa Suruç’ta henüz 25 yaşında bir gencin bindiği minibüste rahatsızlanınca sürüklenerek yola atıldığı ve orada hayatını kaybettiği haberine ve şehirlerin göbeğinde saldırı haberlerine baktığımızda “Bu nasıl dünya? İnsanlar nasıl bu kadar kötü olabildiler” sorusu hepimizi esir alıyor.
Algı operasyonu mu?
Erdoğan’ın ve Davutoğlu’nun Güneydoğu sınırımızda, Kobani ve diğer bölgelerdeki gelişmeler için “dünyaya karşı bir algı operasyonu yürütüldüğü”nü ifade eden konuşmaları IŞİD, PYD ve Esad arasında, hatta belki başka ülkelerin de içinde bulunduğu bir proje şüphesi yarattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 2 gün önce Türk Kızılay’ının iftar yemeğinde yaptığı konuşmada da “Türkiye’yi yanı başında olup biten olayların dışında kalmaya zorlayarak bölgenin demografisini değiştirme operasyonunu tamamlamak istiyorlar” dedi.
Türkiye’nin Güneydoğu sınırında Esad, PYD, IŞİD ve ÖSO kontrolünde 4 ayrı bölgenin oluşması, IŞİD’in neredeyse Hatay’dan Halep’e açılan Cilvegözü kapısını ve Öncüpınar’ı ele geçirme tehlikesi Ankara’yı haklı olarak telaşlandırdı.
Savaş ihtimali!
Erdoğan’ın “Tüm dünyaya sesleniyorum, bedeli ne olursa olsun Güney’imizde bir devlet kurulmasına asla müsaade etmeyeceğiz” demesi haklı bir çıkış olmakla birlikte gerçekçi değildir.
Bunun gerçekleşmesini bir “güvenlik tehdidi” olarak görmekte haksız değiller ama TSK’nın şu anda yapılacak bir askeri müdahalenin çok riskli olacağı öngörüsü de doğrudur.
Türkiye dış politikası son yıllara kadar deneyimli diplomatların görüşleri alınarak ve daha dikkatle yürütülürken uzunca bir süredir bilimsel görüşler ve deneyimler dikkate alınmadığı için arka arkaya hatalar yapıldı.
Bu hatalarla ülke “Suriye krizi”nin içinde yer aldı. Suriye’de savaşan örgütlerle birebir muhatap olunması ve Esad karşıtı olanların korunması Türkiye’nin geleceği adına yeni riskler yarattı.
IŞİD Türkiye’de…
Şimdi, Nato üyesi olan Türkiye’nin Suriye’ye açıktan müdahalesi daha da ciddi riskler taşıyor. Ayrıca sınırımızda 4 ayrı bölge varken bunların hangisine müdahale edilecek?
Bunun yanında; dünya çapında uyguladıkları vahşet hatırlanacak olursa günlerdir medyada yer alan “Tel Abyad’dan sığınmacı kılığında Türkiye’ye geçen IŞİD ve diğer cihatçı militanlar” tehlikesi de küçümsenemez.
Suriyeli mülteci sayısı için başlangıçta “100 bin mülteci kırmızı çizgimiz” demişken şimdi 2 milyonun üstünde sığınmacı almış durumdayız. Batı arkamızı sıvazlasa da bu altından kalkılacak bir yük değil…
Özetlersek; Hükümet acilen dış politikasını değiştirmek ve savaşsız bir çözüm üretmek zorundadır!