Brüksel’de öncelikle “AB’nin mülteci sorununu ortadan kaldırmak” amacıyla yapılan zirve sona erdi. Bunun sonucunda AB mültecilerin Batı’ya geçişini engellemek için Türkiye’ye 3 milyar Euro verecek, her yıl AB ile 2 zirve yapılacak, katılım süreci hızlandırılacak ve Başbakan Davutoğlu’nun açıklamasına göre “Türklerin Avrupa’ya vizesiz seyahat imkanı 2016 Ekim’inde başlayacak”…
Fakat bunların uygulanması için önce Türkiye’nin “mevcut 2,5 milyondan fazla mülteci” yanında geri kabul anlaşmasını kabul ederek “Avrupa’ya yasadışı geçiş yapmış mültecileri de geri alması” gerekiyor. Ki AB’ye “sadece bu yıl 1,5 milyon göçmen” girmiş.
Rus-Esad bombalarından kaçan Türkmenler’e öncelik tanıyıp kurtarmamız gerekirken AB’deki milyondan fazla mülteciyi de almak ve ayrı bir yanlış olmayacak mı?
Kendilerini kurtarma…
Şüphe yok ki Hükümet bu anlaşmayı iyice incelemiş olmalıdır. Zira şu anda bile Bodrum’da kaçak göçmen botları hala batıyor, hala boğulmuş zavallı, küçücük “Aylan”lar, Sena’lar yürekleri kanatarak denizden toplanıyor. AB bu anlaşma ile tüm kaçakların sorumluluğunu da bize yıkarak sonsuza kadar bu işten çekilmektedir.
Unutmayalım ki ABD eyaletleri de, AB de göçmen almama nedenlerini “sığınmacıların arasında teröristlerin de girme fırsatı bulmasına” bağlıyor ve bunu yaparak terör konusunda da önlem almış oluyorlar.
Tutulmayacak sözler
Diğer tarafta AB’den gelen açıklamalar “göçmen krizlerini Türkiye’ye yıkma” karşılığında verdikleri sözlerin bizim umduğumuz gibi olmayacağını da gösteriyor.
Örneğin Davutoğlu “Serbest geçiş 2016’da” derken AB Türkiye Delegasyonu Başkanı “Vizesiz geçiş sürecinin en erken 2018 yılı sonunda planlandığını” söyledi.
AB Konseyi Başkanı Tusk “Türkiye mülteci krizinin çözülmesi için tek anahtar değil”, Merkel “Ucu açık bir süreç, sonucu konuşmuyoruz, sadece yeni başlıklar açılacak”, Belçika Başbakanı “Türkiye’ye açık çek verilmiyor” dedi. Türkiye’nin AB üyeliği müzakereleri veya “serbest dolaşım hakkı” gibi hakların verilmesi (ki 2014’te 78 milyona yakın, şu anda tahminen 80’in üstünde nüfusa bu izin imkansız görünüyor) AB müktesebatının tümüne uymayı gerektirir. Sadece “basın ve ifade özgürlüğü” konusundaki kurallara uymamak veya bir başka sürtüşme AB’ye verdiği sözlerden dönme fırsatı yaratacaktır.
Rusya sorunu!
Bu arada NATO’nun Rusya ile uçak krizinde Türkiye’ye arka çıkar ve “Gerilimin kontrolden çıkmaması lazım” derken, Başbakan Davutoğlu “Bunun sadece bizim değil NATO’nun sınırının ihlali olduğunu” açıklarken Rusya Türkiye ile ekonomik ve diplomatik bağlantının kopacağı mesajlarını sürdürüyor.
Türkiye özür dileyip sorumluları cezalandırmadıkça ortamın yumuşamayacağı görülüyor. Putin Erdoğan’la görüşmeyi bu özre kadar kabul etmeyecektir. Çekişmenin büyük bir başka olaya yol açması NATO desteğiyle önlenmelidir.