IŞİD Türkiye ve Avrupa ülkelerinde bombalı saldırılarını sürdürüyor ama örneğin Kuzey Suriye’den sonra Irak’ta da kontrolüne aldığı alanları kaybetmeye başladı.
“Ortadoğu’da birtakım planlı değişikliklerin olmasına katkıda bulunduktan sonra” Ortadoğu sahnesinden yavaş yavaş çekilmesi mümkün gibi bir hava ortaya çıktı.
Tabii bunu birden yapması dikkat çekeceği için dünyayı korkuya salmayı bir süre daha sürdürecektir.
Belçikalı uzmanların söz ettiği; bu ülkedeki Faslılar “radikalleşirken” aynı mahallelerde yaşayan Türklerin “cihatçı örgütlerden uzak durması”nın nedenini çok iyi anlamak gerekiyor.
Dün Milliyet gazetesinde yer alan haber ders çıkarılması gereken nitelikteydi.
Bu haberde, Paris bombalı saldırısını yapan IŞİD militanlarının da, Brüksel’deki son saldırıları yapanların da Belçika banliyölerinden çıkmasının dikkatleri bu ülkedeki faaliyetlere çektiği bildiriliyor.
Seküler düşünce…
Belçika’da havaalanı ve metroda yapılan IŞİD saldırısı Brüksel’in “Türk mahallesi” olarak adlandırılan Scharbeck mahallesinde planlanmış.
Belçika Kraliyet Askeri Akademisi’nden cihatçı ağlar uzmanı Didier Leroy ülkedeki istihbaratın “şiddet eylemlerine katılabileceklerin çoğunun Faslı olduğunu” söylüyor.
Türk ve Faslılar arasında ciddi farklılıklar olduğunu, Türklerin de “Sünni Müslüman” olmasına ve Scharbeck’te nüfusun yarısı Türk, yarısı Faslı olmasına rağmen Türklerin “IŞİD’e katılma ve şiddet eyleminde bulunma” eğiliminin çok az olduğunu açıklıyor.
“Türklerin radikalleşmeme sebebi” ise iki nedene bağlanmış; 1- Atatürk’ün bıraktığı seküler mirasın hala etkisini sürdürmesi.
2- Belçika’daki camiler Diyanet tarafından işletildiği ve kontrol edildiği için camilerde din üzerinden yanlış görüşler ve eylemlerin yayılmaması. (Aynı görüşü Belçika Türk Birliği’nden Aydın Malkoç da bildirmiş.)
Alınacak ders!
Bu sonuçtan Türkiye’nin de alacağı ders vardır. Atatürk’ün mirası olarak adlandırılan seküler düşünce, bizde bazılarının “dinsizlik veya ateizm” olarak saptırmasıyla tamamen ilgisiz olarak; “dini kişi ve kurumların devlet işlerine, devletin de din işlerine karışmaması” demektir.
Türkiye’deki tanımıyla laiklik “kişilerin din ve inançlarında özgür olması, devletin veya kişilerin bu yönde kimseye baskı yapmaması, belli bir din ve inancın devlet alanına taşınmaması” anlamındadır.
Bu anlayışı benimseyen toplumlarda “din ve mezhep çatışmaları” çıkması, din üzerinden yaratılan şiddete destek verilmesi çok zordur.
Belli ki Belçika’da yaşayan Türkler de bu görüşlerin etkisinde oldukları için din istismarlarına kapılmamayı başarıyorlar.
Mezhep savaşları yaşayan Ortadoğu’daki Müslüman ülkelerin vatandaşlarından aynı nedenle “eksikliğin laik rejim olduğunu” vurguları duyuluyor.
O nedenle laik rejimi kötülemek ve esnetmek yerine onun gerçek anlamını ve önemini anlatmak çok daha doğrudur.
Din eğitimi ve camilerin “Diyanet kontrolünde” olmasının önemi ise sanıyorum Belçika örneğiyle yeterince anlaşıldı.
Unutmayalım ki ancak gerçekleri gören ülkeler varlığını korumayı başarabilir!