Dün akşama doğru Kilis sınırındaki Türk birlikleri ; PKK’nın Suriye kanadı olan PYD bölgesinden açılan ateşe cevap verdi ve karşılıklı ateş yeniden başladı. Aynı sıralarda “son günlerde terör saldırılarının arttığı” Şırnak’ın İdil ilçesinde 4500 güvenlik görevlisi ile PKK’ya karşı başlatılan operasyon devam etmekteydi.
Şu anda Güneydoğu’da okullara bile bomba atmayı sürdüren, Suriye’deki savaşa paralel şekilde terörü arttıran PKK ve sınırın ötesinde PYD-YPG ortak eylemlerle” Türkiye’yi iki taraftan çembere alma siyaseti içindeler.
Bu ortaklığın son eylemi dün Ankara’da “askeri araca yapılan bombalı saldırı” oldu, verilen ilk haberlere göre 28 kişi öldü, 61 kişi yaralandı.
Havaalanlarına dikkat!
Dün MİT tarafından yapılan önemli bir uyarı vardı; Türkiye’nin 100’e yakın PYD hedefini vurmasına misilleme eylemi yapmak üzere 14 PYD militanı Türkiye’ye sızmış.
MİT raporunda bu 14 teröristin “havaalanlarında terör” yapacakları, Türkiye’de güvenlik zafiyeti oluşturmayı hedeflediği bildiriliyor.
Ankara, İstanbul, İzmir, Adana başta olmak üzere 20 ilin havaalanında güvenlik önlemleri 2 katına çıkarılmış.
Bu haberin hemen arkasından Ankara’da Devlet Mahallesi’nin askeri lojmanlar bölgesinde “bomba yüklü araçla” bir TSK askeri servis aracına yapılan saldırı MİT’in uyarısı ve PKK-PYD ortak eylemleriyle ilgili olacağını düşündürüyor.
Peki, bu teröristlerin güvenlik zafiyeti oluşturma çabalarına imkan sağlayan, onların ülkeye sızmasına fırsat veren “güvenlik zafiyeti”ne ne demek lazım? Acaba sınırlarımızda “terörist sızmasını önleyecek” tedbirler bugün en sıkı şekilde alınamıyor ve 14’ü birden girebiliyorsa, bunlar ne zaman alınır? Havaalanlarında (yabancı turistleri de unutmayalım) ve illerimizdeki vatandaşlarımız için oluşan büyük risk devletin sorumluluğunda değil midir?
Milletin Hukuku mu?
Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz Meclis’i bilgilendirmek için yaptığı konuşmada “Türkiye’nin bir savaş istemediğini, bu doğrultuda çalıştıklarını” söyledikten sonra “Bu milletin hakkı ve hukukunu korumak için adım atmaktan çekinmeyeceğiz” dedi.
Başbakan Davutoğlu dün “Dünya karışmasa bile Halep’i barbarlara karşı koruyacağız. Bu dava Türkiye’nin davasıdır, Azezlilerin, Haleplilerin, Humusluların davasıdır. Ya Rabb, biz öyle bir güç ver ki Halep’i barbarlara karşı koruyalım” dedi.
Elbette dış politika ve ülke için hayati adımlar konusunda Hükümet ve Meclis karar vermelidir ama Hükümet’in yaptığı açıklamalar “Suriye’ye bir kara harekatının hala ihtimal dahilinde” olduğunu gösteriyor.
Yalnız bu kararları verir ve Halep’i korumak için dua ederken, yıllar sürecek ve çok güçlü ülkelerin karşımızda olduğu, “Türkiye’nin içine kesinlikle çekilecek olan bir savaş” ihtimalinde önce kendi halkımızı, kendi geleceğimizi, kendi askerimizi düşünmemiz gerekir.
Bütün olasılıkları göz önüne almadan verilecek en küçük karar bile Türkiye’yi kolay çıkamayacağı bir girdaba sokacaktır, bunu hiç unutmayalım!