Dün son seçimde birçok ilde milletvekillerini kaybeden, oy oranları düşen partilerin genel başkanlarının artık istifa ederek partilerinin önünü açması, yenilenmeye kendiliğinden fırsat tanıması gerektiğini yazmıştım.
Aynı gün içinde basında bu konunun geniş şekilde yer aldığı görüldü.
Bu aslında Meclis’e giren 3 muhalefet partisi için de geçerlidir. Nedenini anlamak için bırakın oy oranı ve milletvekili sayılarını, genel başkanların “Türkiye seçim haritası”na bakmaları yeterlidir.
7 Haziran seçiminden sonra azgın bir şekilde ortaya çıkan, yüzlerce vatandaşımızı kaybettiğimiz çok örgütlü terör saldırıları, ortaya çıkan siyasi boşluk ve istikrarsızlık nedeniyle ekonomide, yatırımlarda, turizmde, sosyal yaşamdaki olumsuzluklar elbette sonucu etkilemiştir.
Bununla birlikte, sebep ne olursa olsun Türkiye haritasının belli bölgelerine sıkışıp kalan, ülkenin genelinde destek bulamayan partiler başarısız demektir.
Partilerini düşünmeliler!
Partilerin üçü de öyle veya böyle seçmenin tercihi olma fırsatını kaçırmışlardır. MHP ve CHP liderlerinin istifa etmeyecekleri dün yapılan açıklamalardan anlaşılıyor.
Hiçbir şey olmamış gibi yola devam etmelerinin zorluğunu görmeseler de kendi partileri içinden, milletvekillerinden itirazlar yükselecektir.
Nitekim CHP’den Fikri Sağlar’ın “Yüzde 25 oyda çakılıp kalmak başarı değildir. CHP yönetilemiyor” sözleri, Mustafa Balbay’ın “Bir şahlanış ve silkeleniş süreci gerekiyor. Parti 1 Kasım’da oy oranını korumuş olmasına rağmen 2 ay içinde yapılacak kurultayı bu anlamda bir şans olarak değerlendirmeliyiz” açıklaması başlangıçtır.
MHP de (ve aslında CHP’de de) konuşan milletvekilleri disiplin suçu işlemiş gibi değerlendirildiği ve sonuç “milletvekilliğini kaybetmek” olabildiği için itiraz çıkamıyor. Bu takdirde genel başkanların insiyatifi alması ve kurultay beklemeden ayrılması daha doğrudur.
Türkiye’de demokrasi amaçlanıyorsa artık istifa mekanizması da liderler ve diğer siyasetçiler için işlemelidir.
“Türkiye’ye gitmeyin”
7 Haziran seçiminden kısa süre sonra başlayan ve PKK, IŞİD, DHKP-C gibi örgütlerin yarattığı terör her nasılsa 1 Kasım seçimlerinden önce durdu.
Bu sevindirici bir durumdur ama bundan sonra Türkiye’nin bir numaralı sorununun “terörü önlemek ve her tür önlemi alarak halkın can güvenliğini sağlamak” olduğu gerçeğini değiştirmez.
Dün ABD ordusunun Avrupa Komutanlığı “9 Kasım’dan itibaren askeri ve sivil çalışanların, çifte vatandaşlığı olanlar dahil Türkiye’ye resmi olmayan seyahatlerini yasakladı”. Resmi ziyaretler için ise ordudan izin alınması gerekiyor.
Türkiye’ye seyahat edecek olan Savunma Bakanlığı yetkililerine ise “ protesto olaylarından, miting ve gösterilerden, büyük topluluklardan uzak durmaları” uyarısı yapıldı.
ABD terör saldırılarını ve diğer istihbaratı Türkiye’den çok daha hızlı aldığına göre, nasıl bir tehlike vardır ki bu uyarıyı kendi vatandaşlarına yapmıştır sorusunun üzerinde durmak şarttır.
Hükümetin seçim rehavetini derhal bir tarafa bırakarak sıkı şekilde güvenlik önlemlerine eğilmesi ve halkı dikkatli olmaları konusunda uyarması gerekiyor!