Cumhurbaşkanı Erdoğan İstanbul Çatalca’da şehit cenaze töreninde yaptığı konuşmada; Kurban Bayramı’nda da İslam dünyasının içerde ve dışarda büyük mücadelelerle, savaşlarla iç içe olduğunu söyledi.
Suriye’de, Irak’ta, Filistin’de, Libya’da bunların yaşandığından, özellikle Myanmar’da büyük katliamların yapıldığından, bütün bu katliamlara insanlığın sessiz kaldığından söz etti.
Bu ülkelerde katliamları önleme gücüne sahip olanlar başta ABD olmak üzere Batı ülkeleridir, NATO’dur.
Ancak, ülkeler bir kez din, mezhep savaşına, iç savaşa girdikten sonra Batı ülkeleri bu parçalanmalardan, savaşlardan kendine pay çıkarmayı “o ülkenin insanlarının hayatını korumak”tan önde görüyor.
Batı müdahalesi!
İslam dünyasında hep “iç savaşla başlayan felaketler” olduğunu, bu iç savaşlar başladıktan sonra ABD, Çin, Rusya ve AB ülkelerine, NATO’ya “müdahale fırsatı” doğduğunu, bu müdahalelerin de çözümden ziyade “daha çok sivilin ölmesine, ülkelerin de parçalanmasına” yol açtığını unutmayalım.
İçerde ve dışarda gördüğümüz örnekler, kendi ülkemizde “din, mezhep üzerinden bölünmeler”in, “dindarlık” kavramı üzerinden düşman kitleler yaratmanın, Türkiye’yi din kavgalarından bugüne kadar “laik rejiminin koruduğunu” göz ardı ederek “dini siyasete karıştırmanın” zararlarını yeterince anlattı.
16 Nisan referandumu öncesinde Almanya ve Hollanda ile zaten “toplantı izni” yüzünden büyük gerginlikler yaşanmıştı.
Birkaç ay sonra Büyükada’da yapılan insan hakları toplantısında Alman vatandaşı, insan hakları savunucusu Peter Steudner’in tutuklanması başta Almanya olmak üzere AB ile gerginliği arttırdı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Almanya seçimleri konusunda” orada yaşayan Türk vatandaşlarına yaptığı çağrı ve son olarak Türkiye’ye tatile gelen 2 Alman vatandaşının daha (FETÖ soruşturması kapsamında) tutuklanması AB ile ipleri iyice koparma noktasına getirdi.
İngiltere’nin zararı
Alman Başbakanı Merkel ve seçimdeki rakibi Martin Schulz “seçimi kazandıkları takdirde Türkiye ile AB müzakerelerini bitireceklerini” açıkladılar.
İngiltere “AB’den çıkacağını” açıkladıktan sonra Londra gibi AB’den akın akın turist alan bir başkent bile ekonomik açıdan görülmemiş bir durgunluğa girdi.
Turist sayısı azaldı, gayrimenkul fiyatları, kiralar hızla düştü.
Ticaretinin en az yüzde 40’ını AB ile yapan (4 milyona yakın mülteci için de büyük maddi destek ihtiyacında olan) Türkiye için mesele sadece ekonomik boyutta değildir.
Türkiye’de, evrensel hukukun, insan haklarının, çoğulcu demokrasinin bir anlamda denetimi de AB ile ilişkiler sayesinde olmaktadır.
“Çağdaş medeniyetler düzeyine çıkmak” bu evrensel ölçüleri korumakla mümkündür. Doğu ile Batı arasında köprü olan Türkiye, Batı için diğer Müslüman ülkelerden daha önemlidir, aradaki bağların koparılması hiç şüphesiz bizim aleyhimize işleyecektir. Bu yanlış gidişin bir an önce durdurulması için gayret gerekiyor.