Gösterime giren güzel bir aksiyon filmi izledim; “Kod Adı Londra”… İngilizcesi “London Has Fallen” yani “Londra düştü”…
İslamcı terör örgütlerinin Londra’da birçok ülke liderini öldürdükten sonra “ABD Başkanı’nı öldürme girişimlerini” ve koruması rolündeki Gerard Butler ile Başkan’ın birlikte mücadelesini anlatıyor.
Filmin sonunda ABD Başkan Yardımcısı “Başka ülkelerin işlerine burnunuzu sokmasanız başınıza bunlar gelmezdi diye düşünenler olabilir ama biz bunları yapmak zorundayız” diyor.
Daha önceki benzer filmleri de, bunu da elbette “teröristlere karşı” duygularla izliyoruz ama artık görülüyor ki ABD’nin kendisi bile “başka ülkelerin işlerine burnunu sokmalarının akla geleceğini” hesaplıyor.
Türkiye oyunları!
Afganistan’da Ruslara karşı kullanmak üzere Taliban’ı güçlendirip, El Kaide’nin ve bugünkü IŞİD’in bu örgütlerden türemesinde ABD’nin “yapmak zorundayız” iddialarının büyük rolü var.
Aynı şekilde bugün Türkiye sınırı boyunca “özerk bir Kürt bölgesi” faaliyeti yapan PYD-Rusya ve Esad rejimi ile birlikte “IŞİD’i bahane ederek” çalışması ve sonra dönüp “Biz burada özerk Kürt bölgesi istemiyoruz” açıklaması yapması onu kurtarmıyor.
Suriye’nin kuzey doğusunda açtığı hava üssünden PYD’ye aktif hava, silah, istihbarat desteği verdi, şimdi “Ayn El Arab’da 2’inci hava üssünü açacağı” Batı’lı gazeteciler tarafından açıklanıyor.
Onlar Huntington’ın “Medeniyetler Savaşı” kitaplarında anlatılan bu “Ortadoğu oyunları”nı oynarken binlerce masum sivil evini, yurdunu, hayatını kaybetti.
Milyonlarcası (aralarına karışmış teröristlerle beraber) başta Türkiye olmak üzere diğer ülkelere kaçtı.
Mültecileri AB alsın!
ABD kendi “istihbarat merkezi”nin sitesinde “PYD’yi PKK’nın Suriye kolu ve terör örgütü” olarak tanımlayan, PKK terörü yüzünden onbinlerce insanın öldüğünü anlatan” ifade fark edilip gündeme gelince siteden kaldırttı.
Buna rağmen hala “PYD terör örgütü değil, müttefikimiz” demeye devam ediyor.
Dün İngiliz gazeteleri “Türkiye’nin PKK’ya karşı kirli bir savaş yürüttüğünü” yazdılar. Yaşadığımız korkunç terörü bile dünyaya anlatabilmiş değiliz.
Bu gazeteler “AB liderleri göçmen krizine çözüm olarak Türkiye’yi seçti” diyorlar.
Birçok ülke gibi “Shengen vizesi”ni kaldırarak sınırlarını koruyan Macaristan Başbakanı “Para veririz ama tek göçmen almayız” açıklaması yaptı.
Merkel dün Brüksel’de “Tüm AB ülkelerine, Yunanistan dahil mülteci akışı deniz sınırları dahil duracak. Bunu Türkiye yapacak” ısrarını tekrarladı.
Pazar günü ise son olarak Aydın Didim’de batan teknede 3’ü çocuk,biri hamile kadın olmak üzere25 mülteci hayatını kaybetti, bunlara seyirci mi kalacağız?
Ege’deki bu kaçakları durdurmak, ölümleri önlemek imkanı olsa bugüne kadar başarılırdı. AB istiyor diye 3 milyon ve “geri dönüş anlaşması”yla gelecek onbinlerce sığınmacıyı almak Türkiye’nin vazifesi değildir.
Schengen vizesi şu anda bile kalkmış durumdayken ve milletin de umurunda değilken, bu vaatlerden vazgeçip “hayır” demek zorundayız. Aksini yapmak, telafisi olmayan büyük bir yanlış olacak!