Araştırmalara göre oruç tutar gibi aralıklı beslenme yöntemi ile kilo vermek herhangi bir moda diyetten daha iyi değil!Hayır. Günümüzde moda adıyla “Aralıklı beslenme” yöntemi bu. Yani bir gün rahat yiyip, ertesi gün oruca girerek kilo verme yöntemi bu ve herhangi bir moda diyetten daha iyi değil.Prof. Dr. Arya Sharma’nın bu konudaki yazısını paylaşmak istiyorum bu hafta. Profesör Sharma, dünyada obesite denince akla gelen ilk isimlerden, katıldığım hemen tüm uluslararası obesite konferanslarının baş konuklarından biri. Prof. Sharma diyor ki: Diğer diyetlerden farkı yok! Görünen o ki her yıl yeni biri ortaya çıkıp yeni bir diyet önerisi atıyor ortaya ve tüm şişmanlık sorununu ortadan kaldırabileceğini, dünyanın tüm sağlık sorunlarını çözebileceğini iddia ediyor. Hemen her seferinde önerilen diyet vücutlarımızın nasıl çalıştığına dair yeni bir görüş açısı sunuyor. Atalarımızın nasıl iyi yediğini (Atalarımızın sadece 35 yaşına kadar yaşadığını unutmayalım!), modern yaşamın getirdiği modern yiyeceklerin bizi nasıl öldürdüğünü, ortalama insan yaşam süresinin nasıl kısaldığını, modern yaşamdan uzak yaşayanların nasıl hiçbir kronik hastalığa yakalanmadan yaşadıklarını anlatıyorlar.Araştırmadan çıkan çarpıcı sonuçJama Dahiliye Dergisi’nde yayımlanan, John Trepanowski ve ekibinin araştırması bize işte bu veriyi sağlıyor. Gün aşırı oruç tutarak diyete girmenin genelde kullanılan kalori kısıtlaması temelli diyetlere göre herhangi bir üstünlüğünün olmadığını kanıtlıyor. Aksine bu grup kaloiri kısıtlaması yapılan gruba göre daha fazla zorlanmış ve kilo kaybı aynı. Bilimsel terimler göz boyuyor!Ortaya bazı bilimsel terimler atıp; ketojenik, gluten, antioksidan, fruktoz, insülin gibi, bazı yiyecekleri çıkartıp bazı nadir yiyecekleri ekleyince ve en önemlisi de ünlülerden biriyle anlaşıp reklam yapınca kitabınızın çok stanlar arasına girmesi, her yere konuşmacı olarak çağrılmanız işten değil! Ancak sorun şu: Bu “bilimsel çağrışımları” olan teoriler ne söylerse söylesin, bilimin soğuk ışığı altında coşkulu umutların çoğunun boş olduğu bir gerçek.Bu yüzden çok tutulan ve önerilen alternatif günlerde oruç tutma yöntemiyle kilo vermenin bizim için en iyisi olduğu iddiasının da doğru olmadığının belirlenmesi beni şaşırtmadı. Bu yöntemi önerenlerin savı şuydu: “Bu bizim için en iyi diyet, çünkü atalarımız 35 yaşına obesite, kalp hastalığı ve diyabete yakalanmadan bu şekilde geliyorlardı.”Gerçek hayatta önerilen diyetlere uymak çok zorŞimdi ortaya çıkıp şunu diyenler olabilir; ziyafet gününde az yiyen, oruç gününde çok yiyenler olmuştur... Ancak işte sorun da tam olarak bu! Gerçek hayatta önerilen diyetlere uymak çok zor, çünkü gerçek hayatta hiç kimse hangi diyet olursa olsun birebir uygulayamıyor. Bu çalışmanın biza gösterdiği önemli bir nokta daha var: Diyet ne kadar zor ve kısıtlayıcı olursa -kendinizi gün aşırı aç bırakmak kısıtlamak demektir- o kadar çok kişi diyeti bırakıyor.Hayatın içinde önemli olan insanların ne yapmak zorunda olduğu değil, ne yapabildikleri... Sorun kilo vermek isteyen biri için aralıklı beslenme yönteminin daha iyi olup olmadığı değil, daha çok birine bu yöntemi önerip önermemiz gerektiği... Bu çalışmadan ortaya çıkan sonuç “Hayır”.O zaman niçin bütün diyetler aynı?Hemen çoğu ortalama bir kilo kaybını sağlıyor. Benim görüşüm şu;- Hiçbir diyet vücudun biyolojisini değiştirme yeteneğine sahip değil. Biyolojimiz uzun dönemde vücudumuzu koruyan yağı tekrar yerine koyuyor.- Hiç bir diyet vücudu yeniden set edemiyor; yeni bir kiloya, daha düşük bir kiloya ayarlayamıyor. Bu yapılabilse uzun dönemde diyetle varılan düşük kiloları da korumak, stabilize etmek mümkün olacak.- Diyetle verilebilecek kilo her zaman aynı oluyor ve tekrar almak için de uzun süre geçmesi gerekmiyor! Biyolojimiz savaşı tekrar kazanıyor ve verdiğimiz kiloyu yerine koyuyoruz.Doğruyu yapınNet şunu söyleyebilirim: Daha öncekilerden çok daha iyi olduğunu iddia eden yeni bir diyet ne zaman gelecek diye çok beklememiz gerekmiyor. Kilo vermek isteyenlere önerim, sizin için doğru olanı yapın, ancak mucize beklemeyin. Size uygun sağlıklı diyeti bulun ve ona tutunun.
Amerika’da yapılan yeni bir araştırma, psikolojik kökenli bir yeme bozukluğu olan Bulimia Nervoza, için umut veriyor.Gelişmiş toplumlarda salgın bir hastalık gibi yayılan bir yeme bozukluğu var: Bulimia Nervoza. Özellikle Batı Avrupa’da yaygın olan bu durum birçok ailenin hayatını cehenneme çeviriyor. Tedavisi uzun süreli, yorucu. Bu konuda birçok araştırma sürdürülüyor.İşte yeni bir araştırma tedavi için umut verici: Bulimik kadınların beyinlerinin stres sırasında yiyeceğe normal kadınların beyinlerine göre farklı tepki verdiği saptandı. ABD’de yapılan bu araştırmada psikologlar blumik kadınların beyinlerinde kendini eleştirme bölgesinde kan akımının azalmış olduğunu saptadılar. Bu bulgu, blumiklerin ‘kendileri hakkında kötü düşüncelere saplanmamak için yiyeceği kullanıyor olabilecekleri’ savını daha da güçlendirdi.Anormal yaklaşıyorlar!Bir yeme bozukluğu ve akıl sağlığı durumu. Blumisi olan kişinin yiyeceğe ve vücut imajına yaklaşımı anormallleşiyor.Bulimia nervoza özellikleri- Tıkınırcasına yiyor, sonrasında kilo almayı önlemek için ağza parmak sokarak kusuyorlar. - Kişisel değerlendirmenin temelini vücut şekli ve kilo oluşturuyor. - Kilo almaktan büyük korku duyuyorlar. - Genelde normal kilodalar. - Genellikle ergenliğin son veya erişkinliğin ilk dönemlerinde görülüyor. - Kronik veya aralıklı olarak seyrediyor. - Uyuşturucu madde ve alkol bağımlılığı da görülebiliyor. - Kendini iyi hissetmediği, kargaşa ve stress içerisinde olduğu zamanlarda veya diyetlerden sonra aşırı açlık duygusuyla tıkınmaya başlıyorlar. Suçluluk duygusuBulimia nervoza genelde kısır bir döngü içinde seyrediyor. Eğer kişinin bulimisi varsa genelde aynı zamanda büyük bir kendine güvensizlik içinde. Çoğu normal kiloda bile olsa normalden fazla kilolu olduklarını düşünüyor. Bu yüzden kendilerine sürekli uygulamaları çok zor olan sert kurallar koyuyorlar; diyet, egzersiz, bazı yiyecekleri yememe gibi.. Eğer bu sert kurallara uyamazlarsa, yasakladıkları bu yiyeceklere yönelip tıkınırcasına yemeye başlıyorlar. Sonrasında da kusarak aldıkları kalorileri atmaya çalışıyorlar. Ellere dikkatBlumiklerin ellerinin üzerinde kusmak için zorlama sırasında oluşan diş izleri ve yaralar bulunur. Stresle tetikleniyorPsikologlar blumik kadınların kendilerini eleştirmek yerine yiyeceğe odaklandığını düşünüyorlardı. Şimdi ilk kez beyinlerine bakılıyor. Araştırma nasıl yapılmış?Washington’daki araştırmacılar 20 kadını ele almışlar ve beyinlerini görüntülemişler. 10’u blumik, diğer 10’u sağlıklıymış. Hepsine aynı yemeği verdikten sonra bol şekerli ve bol yağlı yiyeceklerin fotoğraflarını göstermişler. Dondurma, pizza, kek, gibi… Bu sırada da beyinlerini görüntülemişler. Onları strese sokmak için de bir matematik problemi verilmiş ve çözmeleri istenmiş. Ardından değişik şekerli ve yağlı yiyecek fotoları gösterilip stres ve aşerme oranlarını değerlendirmeleri istenmiş. Deneye katılan herkes streslerinin (üstelik aynı zamanlarda) zaman zaman artıp, zaman zaman azaldığını söylese de beyin taramaları çok farklı bulgular ortaya koymuş. Blumik kadınlar yiyecek fotolarına baktıklarında beyinlerindeki özel bir bölgede kan akımının azaldığı (precuneus), blumik olmayanlarda ise arttığı görülmüş.Blumik kendini eleştirmemek için yiyeceği kullanıyorAraştırmanın yöneticilerinden George Mason Üniversitesi’nden Yard. Doç. Dr. Sarah Fischer, “Biri kendini eleştiriyorsa, yargılıyorsa bu bölgede kan akımının arttığını görmeyi umarız “ diyor. Blumiklerin yiyecek düşündüğü zaman beyinlerindeki bu özel bölgede kan akımının azalmasının kendilerini yargılamayı önlediği düşünülüyor. Dr. Fischer bu deneyin sonuçlarının blumiyi tetikleyen nedenleri kontrol edebileceğini belirtiyor, “Tıkınırcasına yemeye başlamaları için aşırı strese girmeleri gerekmiyor. Şimdi tıkınırcasına yeme eylemine girmeden önce stresi durdurmak uygulanacak bir yöntem bulabiliriz.”
Kahveyle ilgili 520 bin kişi üzerinde yapılan önemli bir araştırma yayınlandı. Günde 3 fincan kahve karaciğeri koruyor, ömrü uzatıyor. Peki kahve masum mu?Kahvenin kültürümüzde çok önemli bir yeri var, artı kahve hayatın keyiflerinden biri. Ülkemizde güzelim çayımız hala tahtını korusa da kahve tüketimi neredeyse tüm dünya ülkelerinde yükselişte. Yeni bir araştırma kahveseverlerin çok hoşuna gidecek cinsten. Bu araştırmaya göre günde üç bardak kahve içen daha uzun yaşayabiliyor. Araştırma 10 Avrupa ülkesinde yaklaşık yarım milyon insan üzerinde yapılmış. Araştırmacılar “Ekstra bir bardak kahve, kafeinsiz bile olsa hayatı uzatabiliyor” diyor. Acaba yaşamı uzatan kahve mi?Bazı uzmanlara göre bu konu belirsiz. Çünkü hayatı kahve mi uzatıyor, yoksa kahve içenlerin sağlıklı yaşam sürmesi mi henüz belli değil. Bu karşıt görüşlü uzmanlara göre sonuç tam belli olmadan ekstra kahve içmek gereksiz. Araştırma ne diyor?Araştırmayı yürüten Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı ve Londra İmparatorluk Koleji’nden uzmanlar şöyle diyor: “Daha fazla kahve içmek ölüm riskini azaltıyor. Özellikle de kalp hastalığı ve bağırsak hastalıkları nedeniyle...”10 Avrupa Birliği üyesi ülkeden 35 yaş üstü sağlıklı kişilerin verilerini inceleyerek bu sonuca varmışlar. Araştırmanın başında bu kişilere ne kadar kahve içtiklerini sormuşlar. Sonra da 16 yl boyunca ölüm oranlarını gözlemlemişler.Kahve masum mu?Tamamıyle değil. Araştırmacılar fazla kahve içmenin yumurtalık kanseriyle ilişkili olduğunu belirlemiş durumda. Ayrıca çok kişi incelenmiş de olsa bunlar sağlıklı kişiler, diyabetli kalp hastası felçli bu araştırmaya alınmamış. Yani kişi tam sağlıklı değilse, bir rahatsızlığı varsa kahve içmek nasıl etki yapıyor belli değil. Ne kadar kahve yaşamı uzatıyor?Araştırmada çok kişi incelenmiş bile olsa yine de mükemmel olmadığının altı çiziliyor.Bunun nedeni de araştırmanın her faktörü ele almış olmaması. Yaşamın uzamasında tek etken kahve olmayabilir. Örneğin; kahve içenlerin içmeyenlere göre kazanç durumu gözlenmemiş. Belki de günde üç bardak kahve içen daha iyi kazanıyor ve bu yüzden sağlığını da daha iyi kontrol ettiriyor. Belki günde üç bardak kahve içen çok daha sosyal ve böylece daha sağlıklı kalabiliyor.Cambridge Üniversitesi’nden Prof. Sir David Spiegelhalter’a göre eğer bu araştırma doğruysa; o zaman günde ekstra bir bardak kahve erkeklerin hayatını ortalama üç ay, kadınlarınkini de bir ay uzatıyor.Eğer tansiyonunuz yüksekse kafeinli içecekleri kesmek doğru.Kahve iyi mi kötü mü?Daha önceki araştırmaların birbiriyle çelişen sonuçları var. Kafein uyarıcı bir madde. Vücudu alarma geçiriyor. Çoğumuz kahve içince alarma geçtiğimizi, daha uyanık olduğumuzun farkındayız. Ancak kafein her kişiyi farklı etkiliyor.Ne kadar kafein tüketebiliriz?ABD Gıda ve İlaç Dairesi’ne göre erişkinler herhangi bir yan etkisini görmeden günde 400 mg kafein tüketebilirler. Bu da günde 4-5 bardak kahve yapıyor. Ancak kafeini ne kadar sürede aldığımız da önemli olabiliyor. Geçtiğimiz aylarda ABD’de bir lise öğrencisi iki saat içerisinde üç kafeinli içecek içince ölmüştü, hatırlatayım. Ayrıca tansiyonunuz yüksekse kafeinden uzak durmalısınız. Tansiyonunuz yüksekse kafeinli içecekleri kesmek daha doğru.Hamileler kafeine çok dikkat etmeliHamilelerin günde 200 mg’ın üzerinde kafein almaması gerekiyor. Çünkü kahve bebeğin küçük doğmasına yol açıyor. Aşırı kafein de düşük riskini artırıyor. 2 bardak çay veya bir kutu kolalı içecekle bu orana ulaşılabiliyor.Aşırı kafein tükettiğimi nereden anlayabilirim?Aşırı kafein tüketiminin bazı belirtileri var. Aşağıdakilerden biri veya bazılarına sahipseniz kafein tüketiminizi gözden geçirmekte yarar var.- Elleriniz titriyorsa- Uyku sorununuz varsa- Anksiyete yaşıyorsanız- Mide sorunlarınız varsa- Kalbiniz hızlı atıyorsa- Yüksek tansiyonunuz varsa
Çocuklar “Kanada 24 Saat Hareket Kuralları”na ne kadar çok uyarsa obezite riskleri de o kadar düşük oluyor.!Çocuklarda görülen şişmanlık günümüzün en önemli gündem maddelerinden. Araştırmalarda bebeklik ve çocukluğun erken dönemlerinde proteinden zengin beslenmenin vücut kitle indeksini yükselttiği belirlenmişti ancak bu artışın hangi dokuda olduğu belli değildi. Yeni bir araştırma erken çocukluk döneminde aşırı protein tüketiminin, hayvansal kaynaklıysa, çocuğun vücut kitle indeksini yükselttiğini ortaya koydu. Ancak bu büyümenin nedeni kas artması değil, yağ artması!Uzmanlar 3500’den fazla Hollandalı çocuğu incelemiş. 1 yaşındayken beslenme şekilleri kaydedilmiş. Çocukların ne kadar protein, karbonhidrat ve yağ aldığına bakmışlar. 1-10 yaş arası bu çocukların sürekli boy ve kilo ölçümü yapılmış. 6 ve 10 yaşlarında ise özel bir görüntüleme yöntemiyle yağ ve kas kitlelerine bakılmış.Fazla hayvansal protein yağ dokusunu artırıyor10 yaşına kadar protein alımı arttıkça çocuğun boyu ve kilosunun da artttığını görmüşler. Ancak artan kitlenin kas değil, yağ olduğu belirlenmiş.Araştırmacıların vardığı sonuç şu: “Çocukluğun erken döneminde aşırı protein tüketimin özellikle de hayvansal kaynaklı olursa kas dokusunu değil, yağ dokusunu artırdığını gösteriyor.”Kanada 24 saat Hareket KurallarıGelelim “Kanada 24 Saat Hareket Kuralları’na... Çocuklar ve gençler için fiziksel aktivite, TV seyri, uyku gibi konulara düzenleme getiren, uluslararası tanınmış bir öneriler grubu.- Haftada en az 5 gün 60 dakika orta veya şiddetli egzersiz.- Günde 2 saatten az TV izlemek- 5-13 yaş arasındakiler için günde 9-11 saat uyku, 14-18 yaş arasındakiler içn günde 8-10 saat uyku.Üç kurala da uyan formda kalıyorKuralların hepsine uyan çocukların uymayanlara göre yüzde 89 daha az şişman oldukları kaydedilmiş. Bu üç öneriden iki tanesini uygulayan çoçuklarda ise obezite riskinin yüzde 40 azaldığı belirlenmiş. Araştırmacıların vardığı sonuç: “Çocuklar Kanada 24 Saat Hareket Kuralları’na ne kadar çok uyarlarsa obezite riskleri o kadar düşük oluyor. Demek ki yaşam stillerine müdahale ile çocuklarda obezite riskini düşürebiliriz.”Kilolu erkek çocuğun kolon kanseri riski yüksekFazla kilolu erkek çocukların erişkinlik döneminde daha ince akranlarına göre kolon kanseri riskinin daha yüksek olduğu belirlendi. Ancak eğer çocuk fazla kiolarını verir ve sağlıklı bir kiloyu korursa bu risk ortadan kayboluyor. Kolon kanseri erişkinlerde en çok görülen kanserler sıralamasında dördüncü.Danimarka’da bu konuda yapılan başka bir araştırmada ise 1939 ve 1959 yılları arasında doğan 61 bin erkek çocuğun sağlık kayıtları analiz edilmiş. . Deneye katılanlar 7 yaşından 40 yaşına kadar kanser riski açısından izlenmiş. 700’den fazla çocuk kolon kanseri olmuş. İşte bu aşamadaki analizlerde erken çocukluk döneminde kilolu da olsa sonradan kilosunu veren ve sağlıklı bir kiloda kalan erkek çocukların kolon kanseri riskinin çok düşük olduğu kaydedilmiş.
Tatilde bir çoğumuz bronz bir ten için saatlerce güneş altında kalıyoruz. Peki güneşten nasıl korunmalıyız?İyi bayramlar! Eğer bayram tatilinizi güneşli bir yerde geçirecekseniz yazım tam size göre! Büyük bir olasılıkla uzun süredir hayalini kurduğunuz tatile çıktınız veya çıkmak üzeresiniz. Çoğumuz kendimizi hemen güneşin altına atıyor ve bronz bir ten için saatlerce kalıyoruz. İstanbul Florence Nightingale Hastanesi Dermatoloji Kliniği’nden Prof. Dr. Sibel Alper ile erken yaşlanmamak için güneşten nasıl korunmamız gerektiğini konuştum.Cilt güneşten nasıl korunur? Güneşten korunma deri kanserlerinin önlenmesi, erken yaşlanma belirtilerini engellenmesi için en önemli etken. Korunmanın ilk basamağı mekanik; yani giysiler, şapka ile güneş teması en aza indirgenmeli.Ya güneş kremleri, losyonları? Mekanik korumaya ek olarak güneşten koruyuculardan da yararlanılmalıdır. Ancak bu ajanların sürülüp kontrolsuz güneşte kalınması yarar yerine zarar getirecektir. Çünkü koruyucular belirli oranda ve sürelerde etkilidirler. Hiçbir koşulda saat 11:00 ve 16:00 arasında güneşte kalınmamalıdır. Koruyucunun uygun kullanılması koşuluyla etkinliği güvenilirdir. Güneş koruyucular metrekare başına 20gr (cm2 ye 2 mg) olarak sürülmelidir. Dışarı çıkmadan yarım saat önce uygulanmalı, 4 saatte bir yenilenmeli.Cilt güzelliği genetik mi yoksa bakım mı?Her ikisi de diyebiliriz. Genler önemli ama her şeyi belirleyici değil. Ailede sivilcesiz, lekesiz, pürüzsüz cilt yapısı olanlarda benzer bir yapı görülmesi beklenir ancak çevresel faktörlerin etkisi de yadsınamaz. Doğru beslenme, sigara kullanmama, iyi bir deri bakımı genetik yapıyı destekleyeceği gibi, olumsuz genetik yatkınlığı da olumluya dönüştürebilir.Cildimizi yaşlandıranlar-Güneş ışınları -Sigara-Çevresel kirlilik -Uykusuzluk-Diğer iç organ hastalıkları-Deri bakımının ihmal edilmesi-Uyku pozisyonuCilt yaşlanmasını geciktirmek mümkün mü?Deri yaşlanması içsel ve dışsal faktörlere bağlı ortaya çıkar. İçsel yaşlanma genetik özelliklere bağlıdır. Kollajen yapımı azalır, derinin elastikiyeti bozulur. Sonuçta ince kırışıklıklar, deri altı yağ dokusunda azalma, buna bağlı yanakların çökmesi, boyunda sarkma gözlenir. Deri incelir, kurur ve kaşınır. Saçlar beyazlamaya başlar, istenmeyen bölgelerde kıllanma artışı ortaya çıkabilir. Bu olayların hızını ve zamanını genlerimiz kontrol eder. Ancak dış etkenleri bizler kontrol altına alarak yaşlanmayı geciktirebiliriz. Son yıllarda yaygın kullanılan kozmetik girişimler ile de ortaya çıkmış olan etkiler önemli ölçüde geriye alınabilir. Peki ya cildi gençleştirmenin tıbbi yolları nedir? Deriyi gençleştirmek tek yöntemle mümkün değil. İdeal olan ihtiyaca göre değişik yöntemlerle lekeleri, kırışıklıkları, damarlanmaları, gevşemeleri hedeflemek ve kombine tedaviler ile sonuca ulaşmaktır. Bu yöntemler dermatolojik muayenenizin ardından hekiminizle birlikte, sizin ihtiyaçlarınıza göre belirlenir. Uygulanacak yöntemler yaşa, ortaya çıkan yaşlanma belirtilerinin düzeyine göre seçilmelidir. Genç yaşlarda yüzeysel kimyasal peeling, dermaroller, ileri evrede ise fraksiyonel laser, derin peeling, dolgu uygulamaları seçilebilir. Botoks uygulamalarının iki dönemde de yeri vardır. Derideki yaşlanma etkilerinin giderilmesi için uygulanabilecekler: Kimyasal peeling işlemleri, botulinum toksin enjeksiyonları, PRP, stamp, mezoterapi, fibroblast kültürü uygulamaları ve lazer uygulamalarıdır.Çok yaygın olan bir sorun da güneş lekeleri. Neden oluyor? Oluşan kahverengi - gri renkli lekelerin nedeni deriye renk veren melanin pigmentinin artmış olmasıdır. Melasma oluşumunda rol oynayan etkenler: Güneş ışınları, hormonal değişiklikler, ilaçlar, ve kozmetik ürünlerdir.Cildi güçlendiren yiyecekler-Selenyum (balık), -Antioksidanlar (domates, kayısı, pancar, ıspanak, patates, portakal) -Koenzim Q 10 içeren gıdalar (somon, ton balığı tam buğday)-A vitamini (yumurta, süt ürünleri)-C vitamini (biber, kivi, yeşil yapraklı sebzeler)-E vitamini (zeytin, ıspanak, badem, kuşkonmaz)Tedavisi nasıl?Altta yatan bir hormonal sorun varsa tedavi edilmelidir. UVA ve UVB'den koruyan geniş etkili güneş koruyucuları seçilmelidir. Çinko oksit ve titanyum oksit içeren ürünler tercih edilebilir.
Oruç tutarken uzun saatler boyunca yaşadığımız açlık ağız kokusuna neden oluyor. Bu nedenle oruçlu iken, ağız ve diş sağlığımıza dikkat etmek gerekiyor.Açlık ağız kokusuna neden oluyor. Oruç döneminde de uzun süzen bir açlık dönemine girildiği için haliyle normalde ağzı kokmayan kişide bile ağız kokusu sorunu başlayabiliyor. Bu da hem oruç tutan kişiyi, hem de çevresindekileri rahatsız ediyor.Peki oruç tutarken ağız kokusunu nasıl önleyelim? Genel olarak hepimizin diş bakımında yaptığımız yanlışlar neler? İşte İmpladent’den Diş Doktoru Ülkü Koloğlu’nun yanıtları ve önerileri:Oruç tutarken ağız niye kokuyor?Oruçlu iken tükrük salınımı azalır. Tükrüğün ağız ve dişleri temizleyici etkisi var. Bu gerçekleşemediği için biriken bakteri plakları koku yapıyor. Ağız kuruluğu da bir koku nedeni. Sıvı alımının yetersizliği ile tükrüğün yapısı koyulaşır. Yoğun tükrük kokar. Ayrıca beslenmemiz esnasındaki gıdaların da (özellikle lifli ve sıvı) temizleyici etkisi vardır. Bu da gerçekleşemez ve koku olur. Mide-bağırsak sistemine bağlı ağız kokuları da olabilir.Neden oruçluyken bazı kişilerin ağzı kokuyor da, bazısının kokmuyor?Oruca bağlı kokuya neden olan faktörler, ağızda hazırlayıcı unsurlar varsa daha da şiddetleniyor. Diştaşı, eskimiş uyumu bozulmuş porselen, protez ve dolgular gibi... Ağız hijyeni çok iyi ve düzenli olan, dişhekimi kontrollerini yaptıran kişilerde ağız kokusu olmuyor. İhmal varsa koku da başlıyor. Bu nedenle günlük, periyodik bakım ve kontrolleri yaptırmak en doğru ve kolay seçim.Havuç ve ayvaya dikkat!Havuç, ayva gibi çok sert gıdaları büyük parçalar halinde tüketmeyin. Hem dişlerin bağları, hem de eklem için sakıncalı. Çok sert kuru yemişleri çok miktarda ve uzun süreli yemeyin. Çekirdek, devamlı tüketilirse ön dişlerde hastalık oluşur.Doğru bildiğimiz yanlış uygulamalar- Dişeti kanamaları olduğunda, diş etini hiç fırçalamamaya başlıyorlar. Bu da sorunu şiddetlendiriyor. Oysa kanama daha iyi bir hijyen gerekliliğinin göstergesi.- Diş taşı temizliğinin zararlı olduğunu düşünüyorlar. Var olan dişeti sorunu her tür hastalığın başlangıcı olabilir.- Ufak çürükler bekleyebilir düşüncesindeler. Oysa çürük başladıktan sonra asla durmaz. Hem o dişte fazlaca madde kaybına neden olur, hem de diğer dişlere bu çürük bulaşabilir..- Süt dişlerini, nasıl olsa değişeceği düşüncesi ile ihmal etmek.- Çekilen dişlerin yerlerinin boş bırakılması. Bu önemli kapanış ve eklem rahatsızlıklarına neden olabilir.Diş ipi kullanmayı öğrenmek gerekiyorTürk halkı olarak dişlerimizi yeterince fırçalıyor muyuz?Gördüğüm kadarıyla artık fırçalıyoruz. Fırçanın daha etkin kullanımı, yanına diş ipi ilavesi gerekiyor. Bir de ilave koruyucu gargaralar da varsa harika.Nasıl fırçalamalıyız?Günde en az bir kez. Fırçanın yarısı dişetinde, yarısı diş üzerinde olacak şekilde. Yuvarlak dairesel hareketlerle. Bir fırça boyu ilerleyerek tüm diş ve dişetlerinin fırçalandığından emin olana kadar. Dişlerin çiğneme yüzeylerini de fırçamızı yere paralel tutarak fırçalamayı unutmayalım.Diş ipi günde kaç kez kullanılmalı?Günde bir kez akşam yatmadan önce kullanılması yeterli.Diş beyazlatıcı macunları kullanalım mı?Beyaz diş hepimizin hayali. Çünkü sağlık ve gençlik göstergesi. Beyazlatıcı macunların bir yan etkisi bulunmadı şimdiye kadar araştırmalarda.Ağız çalkalama suları?Fırçanın ve diş ipinin ulaşamadığı yerlere ulaşması ve çözücü etkisi nedeniyle kullanımını yararlı buluyorum.Fındığı dişinizle kırmayın!Fındığı çoğu kişi dişleriyle kırıyor.Bu durum dişlere zarar veriyor.Dişimize iyi gelen, güçlendiren yiyecekler hangileri?Protein ağırlıklı gıdaları seviyoruz. Süt ve süt ürünleri, et çeşitleri; özellikle balık. Balıktaki florür dişler için çok faydalı. Lifli gıdalar da dişleri koruyor.Diş dostu yiyecekler- Balık- Yoğurt- Yeşil çay- Elma- Çilek- Süt - Peynir- Adaçayı
Avustralyalı beslenme danışmanı Lyndi Cohen, Akdeniz ve Japon mutfağının bağırsak sağlığımız için en yararlı mutfaklar olduğunu söyleyip düzenli probiyotik almak gerektiğini belirtiyorArtık bağırsak florasının genel sağlık üzerinde çok etkili olduğu biliniyor. Bu konu hakkında şu anda dünyanın önemli üniversiteleri araştırmalar yapıyor. Avustralyalı ünlü bir beslenme danışmanı olan Lyndi Cohen’e göre Akdeniz ve Japon mutfağı bağırsak sağlığımız için en yararlı mutfaklar. Ayrıca düzenli probiyotik almak gerektiğini söylüyor. Cohen yıllardır çok yaygınlaşmış bir adete de ‘Artık bir son verin’ diyor: Sabahları limonlu sıcak su içmek!İşte beslenme danışmanı Lyndi Cohen’den öneriler ve ardından da benim yorumlarım..Akdeniz mutfağını tercih edinMidenize iyi veya kötü geldği kesin olan yiyeckler var. Akdeniz mutfağı prebiyotiklerden zengin olduğu için midemiz için çok yararlı. Akdeniz mutfağında yer alan fasulyeler, yeşil yapraklı sebzeler, sarmısak - soğan, domates, muz hep daha sağlıklı bir bağırsak sistemi için faydalı yiycekler.Midemiz asit seviyesini düzenlerVücudumuz çok gelişmiş, üst düzeyde bir mekanizmayla donatılmış durumda. Bağırsaklarımızın kahvaltı öncesi sıcak su ve limona ihtiyacı olduğunu gösteren herhangi bir kanıt yok. Midelerimiz limon suyu olmadan da asit seviyesini çok rahat düzenleyebiliyor.Bağırsak sağlığı için öneriler- Sabah kalkar kalkmaz bir probiyotik desteği alın. Sıcak su ve limona ihtiyacınız yok.- Bol posa içeren, bitkilerden zengin Akdeniz mutfağını tercih edin. Akdeniz mutfağı çok önemli prebiyotikleri içeriyor.- Aşırı işlemden geçmiş şekerli içecekleri bırakın. Bunun yerine kombucha için (Fermente edilmiş mayalanmış çay).- Eğer mümkünse Japon veya Kore mutfağı ürünlerini tercih edin; çünkü bunlar mayalı kimchi ve turşu haline getirilmiş sebzeleri içeriyor.- Dişlerinizi düzenli ve iyi fırçalayın. Böylece bağışıklık sisteminize destek vereceksiniz. Ayrıca hastalık yapıcı bakterilerin de bağırsaklarınıza ulaşmasını engellemiş olacaksınız. - Stresle başa çıkmayı öğrenin ve stresinizi dengeleyin. Aşırı stresin iç sağlığımız üzerinde kötü etkisi var.- Çok sık ve yoğun şiddette egzersiz yapmayın. Bağışıklık mekanizmanızı kötü etkileyecektir; daha sık hastalanırsınız.Probiyotik desteği alınSağlıklı bir karın için probiyotik desteği önemli. Probiyotik ve prebiyotik alımı bağırsak sağlığını düzenlemenin en basit yollarından biri. Probiyotik bakteri içeren yoğurtları kullanabilirsiniz.Kötü yiyeceklerden uzak durunBağırsaktaki yararlı bakterilerin sayısını azaltacak, bağışıklık mekanizmanıza darbe vurabilecek aşırı işlemden geçmiş yiyeceklerde uzak durun.Örneğin; her gün belli bir saatte gazlı içecek ve cips atıştırıyorsanız bunun yerine kombucha için ve meyve yiyin.Dişlerinizi düzenli fırçalayınTuhaf gelebilir, ancak dişlerinizi düzenli fırçalamak daha sağlıklı bir bağırsak florası için büyük adım olacaktır. Bağırsak bakterilerinin vücuda ilk giriş yolu ağzımız. Bu yüzden termiz bir ağız, bağışıklık mekanizmamızı korumak, hastalık yapıcı bakterilerin girmesini önlemek için önemli. Stresle başa çıkmayı öğreninMümkünse stres seviyenizi azaltın. Veya stresle başa çıkmayı öğrenin. Çünkü aşırı stresin sağlımız üzerinde kötü etkileri var. Stresle başa çıkmada meditasyon ve egzersizden yararlanabilirsiniz.En çok prebiyotik içeren yiyecekler- Hindiba kökü- Enginar- Sarmısak- Pırasa- Soğan- Kuşkonmaz- Buğday kepeği- Tam buğday unu- MuzAşırı egzersiz yapmayınAşırı egzersiz yerine düzenli ama hafif veya orta şiddete egzersizi tercih edin. Vücudunuzu strese sokmayın. Güçlü bir bağışıklık sistemi için en iyi egzersiz vücudu strese sokmayan, hoşunuza giderek yaptığınız düzenli egzersizlerdir.YORUMLARIM- Sıcak su-limon gerçekten gereksiz mi?Eğer yeterli su içmeyen biriyseniz hiçbir zararı yok, devam edebilirsiniz. Günlük su tüketiminize katkısı olacaktır. Ancak midemiz güçlü bir asidik ortam içeriyor ve sindirimi limonlu su olmadan da düzenleyebiliyor. - Probiyotik kapsül alalım mı?Doktorunuza danışarak kullanabilirsiniz. - Probiyotik nedir?Probiyotikler bağırsaklarımızda doğal olarak bulunan faydalı canlılar. Probiyotikler, zararlı canlıların bağırsak duvarlarına tutunmasını engelleyerek sağlığımız üzerinde olumlu faydalar sağlıyorlar. Günlük tempomuz değişince vücudumuzdaki probiyotiklerin de sayısı azalabilir, bu da sindirim sistemimizi olumsuz yönde etkileyebilir. Oysa azalan probiyotik miktarını dışarıdan alınan probiyotik besinlerle desteklemek oldukça kolay.- Probiyotikleri nereden, nasıl alabilirim?Probiyotikler bazı özel yoğurtlarda, bazı bebek besinlerinde bulunuyor, ayrıca kapsül şeklinde destek olarak da satılıyor. Ülkemizde probiyotik besinler hayatımıza probiyotik yoğurtlarla girdi. Probiyotik besinler bugün tüm dünyada güvenle tüketiliyor.
Ramazan ayı kişilerin kilolarını koruyabilmekte en çok zorlandıkları dönemlerden. Daha bilinçli beslenerek orucunuzu kilo almadan tutabilirsiniz.Bazıları ramazan ayında oruç tutarak kilo veriyor, bazıları aksine kilo aldığından yakınıyor. Tamamen beslenme şeklinizle ilgili. Çoğu kişi bütün gün hiçbir şey yemedikleri için akşam hiç frensiz yemeyi kendine hak sayıyor. Doymalarına ragmen yemeye, atıştırmaya devam ediyorlar. Sonrasında birçok yakınma başlıyor; gaz ve şişkinlik, yanma, reflü , gece uyuyamama gibi... Biraz dikkatle, daha bilinçli beslenerek orucunuzu çok daha rahat tutabilirsiniz.En çok kilo aldıran iftariyeliklerOruç iftariyeliklerle açılıyor. Kişinin en aç olduğu zaman! İftariyelikler de hep kaloriden zengin hurma, zeytin, ekmek, peynir gibi yiyecekler. Çoğu kişi daha açılışta bu iftariyeliklerden normal bir öğünde almaları gereken kalorinn tamamını alıyor .Pide-peynire yüklenmeyinHepimiz pide ve peynire bayılıyoruz. Ancak unutmayalım un ve un haline getirilebilecekler yiyecekler kilo aldırıyor! Peynir de yoğun kalorili bir yiyecek. Pide-peynir ikilisini her iftar sofrasına koymayın. Genelde sahurda da pide peynir yeniyor. Pide ve peynirde bir ölçü belirleyin. Hızlı yediğimizde aşırı kalori tüketiyoruz Çok hızlı yersek farkına varmadan aşırı kalori tüketmiş oluyoruz. Lokmanızı kaç kare çiğnediğinizi sayın. Bu rakama 3 çiğneme sayısı daha ekleyin. Her lokmayı eskisine göre 3 kez daha fazla çiğnediğinizde önemli bir adım atmış olacaksınız. Şarküteri şart mı? Sucuk, salam, sosis vs. lezzetli ancak her iftar sofrasında yer almaları şart mı acaba? Bu gibi işlenmiş etlerin hem toksik yükü fazla, hem de kalorileri. Sofranızı daha sağlıklı yiyeceklerle donatın. Çok canınız çekiyorsa arada yiyin ama düzenli şarküteri tüketmeyi tercih etmeyin. Su açığını kapama zamanıGün boyu vücudunuz susuz kalıyor. Kaybedilen suyu yerine koymak gerekiyor. İftardan sahur sonuna kadarki zamanı iyi kullanın; düzenli aralarla su için. Sütlü tatlılar idealBol şerbetli, şekerli tatlıları bırakın! Bizim o kadar güzel sütlü tatlılarımız var ki! Hafif, meyveli, az şekerli -sütlü tatlılarla tatlı ihtiyacınızı çok rahat giderebilirsiniz. Ramazanda balık olur mu?Ramazanın sıcak aylara denk geldiği zamanlarda ağır etler yerine balık çok daha iyi bir tercih. Balık sağlığımız için yararlı Omega_3 yağlarını içeriyor. Bu yağlar Papatça çayı ikram edinBilimsel çalışmalar rezene meyvelerinin sindirim sistemi üzerindeki spazm giderici etkisini deneysel olarak da ortaya koymuş durumda. Yedirmek için ısrar etmeyinBiz Türkler’in çok hoş bulduğum ama değiştirsek sağlık açısından iyi olur diye düşündüğüm bir yönümüz var; yedirmek için aşırı ısrar ediyoruz. Böylece bir yemekte en az 200-300 kalori daha fazla almış oluyoruz. Baştan uyarın herkesi, “Israr etmeyeceğim, her şey ortada, istediğiniz kadar alın” diye… Onlar da size davet ettiklerinde bu yönteme geçmeye başlayacaklar.