Hollywood’da kadınlar ayakta. Seslerini duyuramadıkları, eşit haklara sahip olamadıkları ve en korkuncu erkekler tarafından tacize uğradıkları için isyan ediyorlar.
Şampanyanın su gibi aktığı, partilerin sabaha kadar sürdüğü, en lüks kıyafetlerle en lüks arabaların kullanıldığı bir yaşam zannediyoruz Hollywood’u. Ama değil. Madalyonun diğer yüzünde yine büyük acılar var. Özellikle de kadınlar için. Geçen aylarda patlak veren cinsel taciz skandalı kartopuydu, yuvarlana yuvarlana çığa dönüştü. Neredeyse Hollywood’da adı geçmeyen erkek kalmadı desem yeridir. Son dalga Gwyneth Paltrow, Angelina Jolie ve Cara Delevingne gibi birbirinden ünlü 100’e yakın ismin Oscar Ödüllü yapımcı Harvey Weinstein hakkında cinsel taciz suçlamasında bulunmasıyla başladı. Herkesin bunları bildiği ama sustuğu da ortaya çıktı. Roman Polanski, Kevin Spacey, Dustin Hoffman, Ben Affleck, James Franco, Ed Westwick gibi birçok ünlü aktör ve yönetmen suçlandı. Kadınlar “Ben De” yani “Me Too” etiketiyle hikayelerini anlatmaya başladı. Milyonlar bir oldu. Kısa sürede milyonlarca Tweet atıldı. Time Dergisi bu kampanyaya katılıp ayaklanan kadınları “Yılın Kişisi” seçti. Artık Hollywood’da ünlü isimlerin yeni projeleri değil, sırada kimin adının bu skandala karışacağı konuşulur hale gelmişti.
Hollywood’da bile erkekler 3 kat daha fazla kazanıyor
Forbes’a göre 2017’de Hollywood’un en çok kazanan 10 aktörünün toplam geliri 488.5 milyon dolardı. En çok kazanan 10 aktristin toplam geliri ise 172.5 milyon dolar oldu. Erkekler kadınlara oranla 3 kat daha fazla kazanmıştı. Geçen yılın en çok kazanan aktörü Mark Wahlberg en yakın kadın rakibi Emma Stone’a 2.5 kat fark atıyordu. Ancak bu kampanyaların hız kazanması ve rakamların ortaya dökülmesi sonrası işler değişti. Wahlberg “All The Money in The World” filmindeki rol arkadaşı Michelle Williams ile aldıkları ücret arasında uçurum olduğunu öğrenince, aradaki fark olan 1.5 milyon doları “Time’s Up” kampanyasına bağışlayarak tepkisini ortaya koydu.
Emmy’de kadınların hikayeleri
Kadınların bu başkaldırışı Altın Küre gibi Emmy’e de damga vurdu. Emmy Ödülleri’nin iki kazananı da kadınlar ve onların hikayeleriydi. Kadınların hiçbir hakkının olmadığı, sadece çocuk doğurmak ve hizmet için kullanıldığı distopyanın anlatıldığı “Handmaid’s Tale” dizisi törenden 8, ABD’de yaşayan bir grup kadının verdiği hayat mücadelesini anlatan “Big Little Lies” 7 ödülle döndü. “Big Little Lies” dizisinin sembolik olarak da önemi büyük. Çünkü bu dizinin yapım şirketi filmin başrolündeki ABD’li ünlü oyuncu Reese Witherspoon’a ait. Witherspoon 2014’te Hollywood’daki yapımcıların hep erkek kahramanların olduğu filmler çekmelerine isyan edip bu şirketi kurmuştu. O tarihten bu yana kadınların hikayelerini ekrana ve beyaz perdeye taşıyor.
Oscar’da da bu sene kadınların yılı
Oscar ödüllerinin geçen hafta açıklanan adayları da kadınlar için birçok ilki barındırıyor. Bu yılın en çok konuşulan filmlerden biri de Lady Bird’dü. Senaristi, yönetmeni ve başrolleri kadınlara ait bu film 5 dalda Oscar’a aday oldu. Filmin yönetmeni Greta Gerwig, Oscar’a aday gösterilen 5. kadın yönetmendi. Mudbound da kadınlar açısından tarih yazdı. Filmin yönetmen ve senaristi Dee Rees’in en iyi uyarlama senaryo dalında aday gösterilen ilk siyah kadın. Görüntü yönetmeni Rachel Morrison Oscar’ın 90 yıllık tarihinde bu dalda aday olan ilk kadın. Shape of Water’ın başrolündeki Octavia Spencer 3. kez Oscar’a aday gösterildi. İki yıl üst üste aday gösterilen ilk siyah kadın oyuncu oldu. Meryl Streep’i övmeye sayfa yetmez. The Post’taki rolü ile 21. kez Oscar adayı olarak kendi rekorunu kırdı.