Yazarların sıra gecesi çıkarması

Ya terörle ya da töre cinayetleri ile adı anılan Güneydoğu Anadolu Bölgesi, geçen hafta bir kitap etkinliği ile gündeme geldi; “Konuşan Kitap Şenliği.” Bu, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde düzenlenen ilk kitap şenliği idi...

Haberin Devamı

Ayşe Kulin, Selim İleri, Ahmet Ümit, Müge İplikçi, Kürşat Başar, Metin Celal, Canan Tan, İskender Pala ve daha adını sayamadığım pek çok yazar ve kitap eki editörleri olarak geçen hafta Urfa’daydık. Hepimiz öğrenci başına sadece 1.4 kitabın düştüğü bu şehirde bulunmanın bir görev olduğuna inanarak yola çıkmıştık... Ama bunda, gizlemenin lüzumu olmasa gerek, Urfa’nın gezilesi yerleri, nefis kebapları ve yazar dostlarla geçirilecek iki günün ve sıra gecesinin de etkisi büyüktü. İşte bu nedenle, gezinin basına yansımayan keyifli ve renkli bölümlerinin notlarını aktarmayı büyük bir görev bilirim:

Gezinin en iyi turisti Ayşe Kulin’di. Şehrin görülmesi gereken yerleri hakkında önceden bilgi edinmişti. Bizi gezdiren rehberlerimize “Göbekli Tepe’ye gideceğiz ya da Balıklı Göl’ü görecek miyiz?” türünde sorular sorduğu gibi anlatılanları da can kulağı ile dinledi. Urfa çarşılarındaki alışverişin de gözdesi oldu. Urfa işi kumaşlar için pek çok arkadaşına sözü vardı. Üstelik Ayşe Kulin’e alışverişlerinde, ünlü bir yazar olduğu için, özel indirimler yapıldı. Mesela benim bir poşu ve fular aldığım paraya o tam altı parça ürün aldı!

Ayşe Kulin nasıl iyi bir turistse Selim İleri de tam tersiydi. Yani gittiği yere göre değil kendi alışkanlıklarına göre hareket etmeyi seviyordu. Zaten seyahat etmeyi de sevmezmiş. Mesela kebap yemedi. Ama sonradan da hep açıldı. Göbekli Tepe’ye önce gelmek istemedi, sonra ikna oldu. Tepenin tümünü görmek istemedi ama tümünü gezdiği gibi en iyi tespitleri de o yaptı. Gerçi bir ara Ayşe Kulin yolu şaşırıp tam aksi yöne yürüyünce daha gezilecek yer var sanıp öyle bir “Ayşe nereye gidiyorsun?” dedi ki, tüm kafile olarak yüreğine inecek sandık! Ama Göbekli Tepe’den ayrılırken anı defterine yazan da o oldu.

Kitap Şenliği’nin yapıldığı alanda nefis renkli görüntüler oluştu. Poşulu ya da rengarenk tülbentlerle başlarını taçlandırmış, ceketli, şalvarlı Urfalı erkekler ve işlemeli ve rengarenk elbiseleri içindeki kadınlarla meydan tam bir şenliğe dönüştü. Onların yazarları dinleyen, imza isteyen görüntüleri ise hafızalardan silinecek gibi değildi.

Genç kadınların yoğun ilgisi ise her zamanki gibi Kürşat Başar ve İskender Pala’ya yönelikti.

Gezinin en tanınanlarından biri de Canan Tan’dı. Şenlik sırasında da Harran’da dolaşırken de kadınlar gelip boynuna atladı. Öyle ki, Harran’da yerli bir turist kafilesinin kadınları, Canan Tan tam otobüse binecekken gelip “Ay siz Canan Tan mısınız, inanamıyorum” deyince bize de “Önceden para vermiş canım” diye espri yapmak düştü.

Şenlik alanında dolaşırken beni artist sandılar!

Yemek yediğimiz kebapçıda masaya Urfa’nın yerel tatlısı ‘şıllık’ gelince biz de herkes gibi o bildik sohbeti yaptık. Yani “Neden tatlılara erotik isimler verilir?” tartışmasını... Ama “Peki ya, ‘vezirparmağı’ da erotik bir tatlı mıdır?” sorusu ile tartışmayı klişe boyutundan da çıkardık.

Pek çok Anadolu kendi gibi Urfa’da da içki içmek için ciddi bir çaba göstermek gerekti. Sadece bir-iki otelde meşru ve legal olarak içki içilebildiğini öğrenince akşam saat sekiz oldu mu meyhaneye oturmaya alışık olan yazarların neşesi kaçtı. Neyse ki, içki içilen oteller vardı ve böylece de Urfa bir krizi sessiz sedasız atlattı.

Gezinin en eğlenceli bölümü ise şüphesiz ki, sıra gecesiydi. Selim İleri, buna da önce katılmak istemedi, ama sonra bizden ayrı kalamayıp geldi. Hatta hiç alışık olmadığı türküleri dinleyip tempo tuttu. Alkolün desteğiyle sesini güzel bulan pek çok gönüllü türkücüyü de sonuna kadar dinleyen yine o oldu.
n Sıra gecesinin yıldızı ise Ahmet Ümit’ti. Antepli olmanın verdiği avantajla hem ortama hem de şarkılara en iyi o ayak uydurdu. İlk o kalkıp oynadı, en tempolu halay çekenlerden biri oydu. Ona ancak eşi ve halayın bir diğer iyi ismi Müge İplikçi eşlik edebildi. (Ben kenarda kaldım!) Ayşe Kulin ise bir kalktı sonra da oturmadı. Halay da çekti, kolbastı da yaptı. Canan Tan ise bir Ankaralı olarak performansını miskette göstermeyi tercih etti.

Gece boyunca Mümin Sekman’la sohbet eden Kürşat Başar ise “Oynamayı bilmiyorum yoksa kalkarım, çekinmem” dedi ve oynayanları ilgiyle izledi.

Gecenin tek keyifsiz yanı ise dini inançları gereği içki içmeyen yazarlarla (İskender Pala ve onun zarif davranışları hariç) kaynaşamamış olmamızdı. Ama gece boyunca o kadar eğlendik ki, bunu dert edip uzun uzun laik-İslam kutuplaşmasını tartışmayı da aklımıza getirmedik.

DİĞER YENİ YAZILAR