Yaşamak ciddi bir iştir!

Yaşar Kemal yoğun bakımda... Fikret Otyam da. Komşuda, Yunanistan’da bir başka güzel insan, Thedorakis de çok hasta.

Üzülüyorum, ölümlü oldukları için. Bir kuşağı yitirmekte olduğumuz için.

Ama bir yandan da diyorum ki; ne güzel yaşamışlar... Nasıl güzel ifade etmişler kendilerini... Çok büyük haksızlıklarla karşılaşmalarına rağmen yine de sanatları büyük kitlelere ulaşabilmiş. Zaman zaman onları yerden yere vuran bazı şuursuzlar peydahlansa da ne güzel sevilmişler. Yaşar Kemal’a olan sevgiyi bir düşünsenize, küçücük çocuklar gidiyor hastaneye ziyaretine, taziye defterine iyi dileklerini yazıyor.

“Peki nedir sırları?” diye düşünüyorum, onları yoğun bakımda bile bu denli dirençli kılan. Ve dönüp dolaşıp aklıma Nâzım’ın dizeleri geliyor. “Yaşamak şakaya gelmez/ büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın” dediği dizeleri:

“Bir sincap gibi mesela yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden yani bütün işin gücün yaşamak olacak.”

Ama kolay iş değil bir sincap gibi hayatın keyfini sürebilmek. Bir daldan diğerine sekmek, ağaçtaki yemişi kemirmek, doğanın dilini dilin, sesini sesin kılmak. Çünkü biz insanlar adeta lanetli bir canlıyız; öleceğimizi bilerek yaşadığımızdan. Ve ne yazık ki ne Batı, ne de Doğu düşünce dünyası insanlığa bu konuda hala yardım edemiyor. Elbet bir-iki yara sarıp pansuman yaptığı oluyor ki bunlar da hiç azımsanacak şeyler değil. Ama gerçek orada bir yerde öylece duruyor!

Haberin Devamı

Bu yüzden de nasıl yaşadığımız daha bir önem kazanıyor. İsterseniz bu süreci iktidar kavgaları ve para-pul hırsıyla geçirirsiniz isterseniz hayatınıza anlam katarak ya da mutlu hikayelerle... Bence Yaşar Abi de Thedorakis ve Fikret Otyam da hayatlarıyla bize bir “yaşam yolu” gösterdi. Çünkü bu üç güzel insan hayatları boyu her daim, hatta en zor zamanlarda bile üretmekten asla kopmadı. Hastayken de insanlık adına birer utanç anısı olacak siyasi baskılar sırasında da... Ve bunları bir kariyer hesabı güder gibi “Yarına yatırımdır diyerek” de yapmadılar. “Bugünün şerefine” yazdılar, çizdiler, söylediler. Tıpkı şairin tavsiye ettiği gibi. Bu nedenle gelin, o güzel dizeleri bir dua gibi tekrar tekrar okuyalım, bu üç güzel insan için:

Haberin Devamı

“Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı/yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin/ hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil/ ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için/ yaşamak yanı ağır bastığından.”

Hepimiz Miro’nun çocuklarıyız!

Bu hafta Sabancı Müzesi’ndeki Miro sergisine gittiğimde gördüm ki, 23 Eylül’de açılmış olan sergiye ilgi hiç eksilmemiş. Hatta sömestr olduğu için yetişkin ziyaretçiler kadar çocuklar da vardı...

DİĞER YENİ YAZILAR