Dile kolay, 40 milyon kişi takip ediyor. Günde 150 bin yeni yazı yayımlanıyor. Şu ana kadar yayılanan hikaye sayısı ise 100 milyon.
Bilmem farkında mıyız ama karşımızda dünyanın en büyük yayıncısı ya da ajansı var. (Artık nasıl bakarsanız.) Evet, Wattpad belki klasik anlamda kitap yayımlamıyor ama amatör yazarların metinlerini yayımlamalarına, yazdıklarının okunmasına ve isimlerini duyurmasına fırsat veriyor. Bu anlamda da büyük bir açığı gideriyor. İşte bence “Bu açık nedir” bunun üzerine dikkatle düşünmeliyiz.
Ancak, Türkiye yayın dünyası bu soruyu daha gündeme bile getirmeden bir çırpıda whattpat eleştirisine girdi. Burada yayımlanan yazıları, hikayeleri, şiirleri yerden yere vuran yazılar yayımlandı, tavırlar alındı. Bu yazarların kitaplarını yayımlayan yayınevleri adeta küçümsendi. Bir zamanlar çok satan kitaplara ve çok satar yazarlara yönelik tavır adeta tekrar sahneye çıktı.
Buna rağmen wattpad yazarları okurlar tarafından hızla benimsendi. Yayımlanan kitaplar baskı üstüne baskı yaptı, yapıyor. 17 yaşındaki genç yazarların, daha önce hiçbir edebiyat geçmişi olmamasına rağmen, imza günlerinde kuyruklar oluşuyor.
Elbette bu kitapları, “yüksek”, “ağır”, “nitelikli” edebiyatla birlikte ele alacak, onlarla kıyaslayacak, onların ağırlığında tartacak değilim. Beni bilenler bilir, böyle komplekslerim yoktur.
Yazarlık, yetenek kişiye hastır ve bu o kişinin yolculuğudur. Okur olmak da öyle... Herkes kendi yolculuğunu yaşar. Bir yolculuğu diğerinden stün ya da vasat görmek de bana çok anlamsız gelir.
Bu nedenle yapacağım yorum sektöre dair olacak.
Bu yazarlar ve bu yazarların yazdıkları dosyalara, metinlere ya da kitaplara olan ilgi bu kadar yüksek olmasına rağmen reel yayıncılık bunu neden fark etmedi, edemedi? Bu yazarlardan birkaçı olsun keşfedilemez miydi? Bu yazar ve okur kitlesi neden ancak internet sayesinde açığa çıkabildi?
Bence bu soruları yayın dünyası içerisinde yer alanlar olarak hepimizin kendimize sorması gerek zira bu sorunun ardında “bilginin demokratikleşmesi ve özgürleşmesi” karşısında bizler de bir engel olabilir miyiz, diye bir başka soru yattığını düşünüyorum.
Zira yayınevlerindeki editör sayısı belli. Onların okuyabildiği dosya sayısı da. Buna bir de standartlaşmış ve kolay kolay bu standartın dışına çıkmayı sevmeyen, çıktığı an eleştirilen beğeni algısını, düzeyini de ekleyin... Eleğin gözeneklerinin ne kadar şekilli (dar değil şekilli) olduğunu görürsünüz. İşte bence, gözeneklerin bu şekilli yapısından ötürü, enteljisansiya daha birçok değişimi gözden kaçırıyor olabilir. Oysa değişen dünyayı anlamak entelijansiyanın varoluş sebeplerinden değil midir?
Bu yüzden sürekli şu soruyu soruyorum kendime, şimdi sizinle de paylaşmak isterim: Bilginin demokratikleşmesi önündeki engellerden biri de estetik kaygılarımız olabilir mi?