Türk iş hayatına iğne deliğinden bakmak

Haberin Devamı

Gardırobuna bakarak birinin karakteri hakkında çok şey söyleyebilirsiniz, geçmişi hakkında da. Sevdiği renkler, paça boyu, modaya göre giyinip giyinmemesi, değişen beden ölçüleri, eskimiş ama yine de vazgeçilmeyen elbiseler... Gömlekler, etekler, kravatlar, yelekler... Her birinin ceplerinde, astar diplerinde, yaka içlerinde ne çok anı, bilgi, dostluk elbette sır vardır. Bu elbiselerin hikayesini, anlamını en iyi bilenlerden biri ise şüphesiz ki, onların yaratıcıları yani özel terzilerdir. Çünkü onlar seri üretim giyimin aksine kişiye özel kıyafet yapan tasarımcılardır. İşte Yusuf Kenan onlardan biri. Erdoğan Demirören'den Ayhan Şahenk'e, Turgut Özal'dan Sakıp Sabancı'ya kadar bir dönem Türkiye iş ve siyaset hayatının mihenk taşlarının kıyafetlerini tasarlamış, onları giydirmiş bir iğne-iplik üstadı. O kadar üstat ki, kendisinden "Dr." diye bahsediliyor yani "Terzilerin doktoru."
İğne ile ipliğin dansı
Dr. Yusuf Kenan mezuralarla ölçüp biçtiği, makasla kesip biçtiği, iğne-iplikle bir araya getirdiği, yeri geldiğinde bir parça kumaşla yamadığı hayatını, dostluklarını, anılarını "İğne ile İpliğin Dansı" isimli bir kitapta topladı. Böylece bizlere de Türkiye iş ve siyaset tarihine farklı bir pencereden bir dikiş iğnesinin deliğinden bakabilme fırsatı sundu.
Neden mi? Çünkü onun anılarında yok yok... Mesela Sakıp Sabancı'nın bir zamanlar 100 kg olduğunu biliyor muydunuz ve Yusuf Bey'in motivasyonu ile kilo verdiğini? Şöyle anlatıyor Sabancı ile olan dostluğunu terzilerin doktoru: "Allah rahmet eylesin, Sakıp Ağa, ilk gelişinde 100 kilonun üzerindeydi. Kısa boylu olduğu için adeta yürürken yuvarlanıyor gibiydi. O gün temelini attığımız dostluk ebediyen sürecekti. Birbirimizin sözünü dinleyecek ve sürekli dayanışma içinde olacaktık. Sakıp Ağa'ya elbiselerini özenle dikiyor ama başının etini de yiyordum: 'N'olur Sakıp Ağa, kilo ver, zayıfla.' Sakıp Ağa, dinledi, kilo verdi, gerçek formuna ve sağlığına kavuştu."
Terzilerin doktorunun anıları elbette Sakıp Sabancı ile sınırlı değil. O Turgut Özal'ın da terziliğini yaptı ki, onun kilolu bünyesini ve konumunu dikkate alınca bu işin "incelikli" bir hüner gerektirdiğini anlamak hiç de zor olmaz. O bu hassas durumu şöyle anlatıyor: "Turgut Bey'in sabit bir beden ölçüsü yoktu. Mesleki tecrübe göre her insan 'kilo almışsın' sözüne kızar. Ben de bu yüzden bunu dememeye gayret ederdim. Ama o, bir prova sırasında 'Yusuf stresli olduğum zamanlar çok yemek yiyorum, elimde değil' demişti. Kilolu olduğu bir gün ölçüsünü alırken ben de diplomatik bir dille şunu sordum: 'Efendim yine kime kızdınız." Turgut Özal'ın 92 ile 108 arasında değişen bir kilosu olduğunu bu yüzden de çareyi, ona iki beden arayla bir gardırop yapmakta bulduğunu söyleyen Yusuf Kenan'ın anılarının satır araları, iş ve siyaset dünyasının değişen giyim-kuşam alışkanlıklarını da içeriyor. Yani bir dönemin ritüellerini, görgü kurallarını, zarafet anlayışını kısaca estetik değerlerini... Bu yüzden onun anıları farklı kesimlerden, dizaynlardan, rengârenk kumaşlardan yapılmış elbiselerle dolu bir gardırobu karıştırmak gibi...

DİĞER YENİ YAZILAR