Güncel siyaset yazarı değilim.
Ama yeni milletvekili Zeynep Altıok Akatlı hakkında birkaç cümle yazmayı görev biliyorum.
Çünkü sevgili Zeynep, Sivas Katliamı'nda yitirdiğimiz şair Metin Altıok'un kızı. Hani, Aziz Nesin tarafından tahrik edildiğini iddia eden güruh tarafından bir cuma namazı çıkışı diri diri yakılan 36 insandan birinin. Alevlerle karşılaşmadan birkaç dakika önce iki şair arkadaşıyla birlikte otelin merdivenlerine çöküp elindeki süpürgeyle kendini savunmayı planlayan o güzel ve naif insanın... Bize, aşık olduğumuzda, terk edildiğimizde, umutsuz kaldığımızda, kafamız karıştığında kendimizi ve dünyayı anlamak, yaralarımızı sarmak için birbirinden özel şiirler bırakan o büyük şairin.
Üstelik babasını yitirdiğinde 23 yaşındaydı Zeynep Altıok Akatlı. 23 yaşında Türkiye'nin en çirkin, en acımasız, en yoz yüzüyle karşılaşmıştı. O yaşlardaki halimi ve nelere içerlediğim için hayata küstüğümü düşünüyorum da, bir utanç basıyor her yanımı.
Üstelik ilerleyen yıllarda bu katilamı eleştirdiği için işinden bile atılmıştı sevgili Zeynep. Oysa hangi kitap ya da kültürde yazar insanın babasının cinayetini eleştirdiği için cezalandırılması. Sanırım, resmi kültür diye bir şey var, resmi tarihin yazımını besleyen.
Neyse ki, sevgili Zeynep tüm bu şiddete şiddetle değil gülümseyerek ve serinkanlı durarak cevap verebilecek güçte ve düzeyde biriymiş. Ve şimdi İzmir milletvekili olarak Meclis'e girdi.
Bu yüzden onun Meclis'teki varlığına çok seviniyorum. Çünkü Türkiye'nin ondan, onun acılarını mağduriyete dönüştürmek yerine umutlu ve barışçıl deneyimlerine çok ihtiyacı var.
Bir de... Sizi bilmem ama ben kitap okumayan, sinemaya gitmeyen, bunun eksikliğini bile hissetmeyen her şeyi güç dengesi olarak gören siyasetçi profilinden çok sıkıldım. Umarım Zeynep Altıok Akatlı gibi diğer entelektüel vekillerle bu imaj biraz olsun değişir.
YENİ VAPURLAR GÜNÜMÜZ İSTANBUL’UNA AİT DEĞİL
İstanbul şehir hatları vapurları hiçbir zaman sadece bir ulaşım aracı olmadı.
Öyle olsaydı isimleri olmazdı. Oysa her gün binlerce insanı Avrupa ve Anadolu yakası arasında taşıyan Boğaz'ın beyaz köpüklerine uyum sağlayacak şıklıktaki bu vapurların Barış Manço, Prof. Dr. Aykut Barka, Mehmet Akif Ersoy, Zübeyde Hanım gibi isimleri vardır.
Dahası bu vapurlarda yolculuk etmek, sadece bir yerden bir yere de gitmek değildir. Bazı ritüelleri vardır. Tok olunsa bile simit ve çay keyfi yapılması gibi. Simitin yarısının da Can Yücel'in dediği gibi "denizin sokak çocukları"na atıldığı...
Bu yüzden her yeri kapalı olan yeni vapurlar, günümüz İstanbul'unun değil olsa olsa bir nükleer savaş sonrası yerle bir olmuş, havayla temas etmenin sakıncalı olduğu bir İstanbul'un aracı olabilir.