Sanki müze var da zam yapıyorlar

Haberin Devamı

Toplam 30 bin eseri var Louvre Müzesi’nin.
Leonardo da Vinci’nin ünlü “Mona Lisa” tablosu da orada, eski Mısır medeniyetine ait eserler de... Goya’nın, Rembrandt’ın, Albert Dürer’in eserleri de... Yani koşsanız bile tüm eserleri görmeniz günler sürer.
Peki, giriş ücreti ne?
9 Euro yani 18 YTL. (Üstelik belli saatler arası için 3 Euro indirim uygulanıyor.)
Sonra Picasso’nun resim tarihinin akışını değiştiren ünlü tablosu “Guernica”nın da bulunduğu İspanya’daki Prado müzesi... Onu da 7.5 Euro’ya geziyorsunuz. Bu müzeyi de hızlı adım gezmeye kalksanız en az iki gün sürer.
British Museum’a giriş ise ücretsiz. Evet, yanlış okumadınız Halikarnas Mozolesi’nin de aralarında yer aldığı dünyanın dört bir yanından eserlerle dolu Londra’nın ünlü müzesine giriş bedava...
Peki, bizim “Topkapı Sarayı Müzesi”mize giriş ne kadar? Toplam 35 YTL. (İsmi sizce de tuhaf değil mi, bir türlü iyelik eki alamıyor. Sanki birileri bu “müzeyi insanlar sahiplenemesin” diye özellikle koymuşlar.)
Şimdi açık açık konuşalım... Kimse hamasi milliyetçiliğe falan girişmesin... Louvre’a, Prado’ya, British Museum’a her girdiğinizde yeni bir eser keşfedersiniz. Dedik ya, buraları gezmek günler sürer. Peki ya Topkapı Sarayı Müzesi’nde ne kadar vakit geçirirsiniz? Şayet kafelerinde, bahçesinde oturmayacaksanız ve müdürlüğünü yürüten Prof. İlber Ortaylı ile sohbet imkânınız yoksa en fazla dört saat!
Denilebilir ki, “Topkapı Sarayı Müzesi, tarihi değerinden ötürü önemli, bu nedenle sanat müzeleri ile kıyaslanamaz...” Ama hatırlatmak isterim, Granada’daki Elhamra Sarayı’na giriş de 12 Euro. Üstelik bu sarayın sadece bahçelerini gezmek yarım gün sürer, tamamını ise iki gün... Ayrıca unutmayalım ki, Louvre’un binası da bir saraydır! Dahası bu durum sadece Topkapı Sarayı için geçerli değil, hemen tüm müzelerimizin benzer sorunları var. Bir kere müzecilik anlayışından yoksunlar.
Yaratıcı fikir kıtlığı
Amsterdam’daki Etnografya Müzesi’ne (Tropen Museum) bir girin saatlerce çıkamazsınız. Daha doğrusu çıkmak istemeziniz. Bunun için öyle haftada bir kitap deviren, her filmi takip eden “kültür”lü insan olmanız gerekmez... Mesela ben bu müzenin Ortadoğu bölümünde Seda Sayan’la, Tarkan bile dinledim. Yemen’de bıçak satıcıları diye özel bir esnafın olduğunu ve bunların bıçaklarla muhteşem şovlar yaptığını, ürünlerini bu şekilde sattıklarını video görüntülerinden izledim. Latin Amerika ve Afrika bölümlerine ilişkin sayısız bilgiyi yine “sıra sıra dizilerek ruhları çalınan eserlere” bakarak değil, izleyerek, dinleyerek, dokunarak öğrendim. Yani modern müzecilik anlayışı ile...
Ama hemen hemen aynı zamanlarda gezdiğim Truva Örenyeri, için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim... Üstelik o sıralar Brad Pitt’in Aşil rolünü canlandırdığı “Truva” filmi de gösterimdeydi. Yani tüm dünyanın ilgisi buraya yönelmişti ama Truva’da görüp gördüğümüz bir tahta at ve arkeolojik alandı... Hiçbir yaratıcı fikir yoktu. Tabelalarda yer alan bilgileri arkeoloji bölümlerinde okuyan öğrencilerin bile anladığından şüpheliyim... Her biri kuru müfredat bilgisiydi...
Ne yazık ki, eserlerin önüne, kişide hiçbir duygu uyandırmayan yazılarla dolu tabelalar dikmeyi ya da birbirinden değerli eserleri bir camın içinde yan yana dizmeyi ve kapılarına da bilet gişesi koymayı müzecilik sanıyoruz. Tabii bir de her yıl zam yapmayı...


Hangi müze, ne kadar oldu

u Nemrut Dağı Ören Yeri;
5 YTL’den 10 YTL,
u Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi 10 YTL’den 15 YTL,
u Antalya Aspendos Ören Yeri
10 YTL’den 15 YTL,
u Çanakkale Truva Ören Yeri
10 YTL’den 15 YTL,
u Denizli Hierapolis Ören Yeri (Pamukkale) 5 YTL’den 20 YTL,
u Hatay Arkeoloji Müzesi
5 YTL’den 8 YTL,
u Ayasofya Müzesi ve Galeri Katı
10 YTL’den 20 YTL,
u İstanbul Kariye Müzesi
10 YTL’den 15 YTL,
u Bergama Akropolü
10 YTL’den 20 YTL oldu.


Dali geliyor

Yaratıcılıktan yoksun müzecilik anlayışımıza rağmen peş peşe açılan özel müzeler bu durumu değiştiriyor. Sakıp Sabancı Müzesi, Modern Sanat, Pera Müzesi, Oyuncak Müzesi, Sanayi Müzesi... Bu müzelerin bazılarında düzenlenen sergiler de göz kamaştırıcı. Picasso’yu, Rodin’i getiren Sabancı Müzesi gibi... Nitekim Atlı Köşk 15 Eylül’de bir başka sanat devini daha ağırlamaya hazırlanıyor; Salvador Dali’yi. Kim bilir belki de bu sayede İstanbul kendine “bir düş dünyası” yaratıp “eleştirel paranoya” geliştirerek 2010’a girer!

DİĞER YENİ YAZILAR