Edebiyat eleştirmenleri yılın en iyi kitapları arasında gösteriyor Paul Auster’in “Görünmeyen” romanını. Gerçi göstermese de Paul Auster okurları, okumamazlık eder miydi, emin değilim. Çünkü “Ay Sarayı”nı, “Leviathan”ı, benim de gözlerimin tutulmasına neden olan “New York Üçlemesi”ni okuyan hemen herkes söz konusu bir Auster romanı ise bir kez şans verir. Hem de sıkıntıdan patlasa bile! Öyle ya, son yıllarda sırf “Paul Auster romanı” diye ne çok sıkıldık... Sanki okur olmak bir nevi dervişlikti ve biz de çilemizi dokuyorduk. İşte “Görünmeyen”de bu çilenin ödülü oldu. Nihayet bir kez daha Paul Auster, dergâhının kapılarını biz fani okurları için açtı.
Bana ve daha pek çok kişiye güzellemeler yaptıran roman, “Onun elini ilk kez 1967 baharında sıktım” cümlesi ile başlıyor. Ve buradan da anlıyoruz ki, karşımızda bize anılarını anlatan ya da günlük tutan bir roman kahramanı var. Az sonra adının Walker, olduğunu öğreneceğimiz. Fransızca’dan şiir çevirileri yapan yirmili yaşlarda bir edebiyat öğrencisi bu. 1967 baharında elini sıktığı kişi ise siyasi görüşü ve zekasından ürktüğü buna rağmen kendini ondan uzak tutamadığı bir siyasal bilimler profesörü; Rudolf Born... Walker’ın öğrenci olduğu Colombia Üniversitesi’nin öğretmenlerindendir Born ve bir de ilginç sevgilisi vardır; Margot. İşte genç şairimizin hayatı onlarla tanışınca bir anda hiç tahmin etmediği bir yöne doğru savrulur. Aralarında başlayan aşk üçgeni, roman ilerledikçe Walker’ın ablası ile Born’un üvey kızını da içine alınca köşeleri sürekli artan şekillere dönüşmeye başlar...
Ancak söz konusu bir Paul Auster romanı olunca olayların akıp gittiği bir hikâye okumaya devam edeceğini düşünmek, roman türünün sınırlarının zorlanmayacağını sanmak naiflik olur. “Yazmak” ve “yazarlık” kavramları bu romanın da önemli meselelerinden. Nitekim ilk bölümü günlük tarzında yazılan romanın ikinci bölümü, üçüncü tekil şahıs tarafından anlatılmaya başlanıyor. Çünkü artık yaşlanmış ve ölümcül bir hastalığa yakalanmış olan kahramanımız yazarken tıkanmıştır, hatıralarının ilk bölümünü üniversiteden bir arkadaşına, yazar James Freeman’a gönderir. O da “Anlatıcıyı değiştir” der; “Bu gönderdiklerin bir romanın başlangıcı olabilir.” Böylece anı türünde yazılan roman, romanmış gibi yazılarak devam eder. (Eh, bir roman günlükmüş gibi yazılabilirse romanmış gibi de olabilir! Ayrıca bir hayat en saf haliyle, hiç kurguya girmeden yazılabilir mi? Bu mümkün mü?) “Görünmeyen”le ilgili daha yazacak çok şey var. Kahramanın Paul Auster’in öğrenciliği ile olan benzerlikleri, modern toplumun insanlara “iyi biri olma şansını” sunmaması, doğaya dönüş, yazı ve sahicilik üzerine daha çok şey yazmak mümkün. Ama şimdilik, “Bu soğuk kış günlerinde eve kapanıp kitap okumak istiyorum, diyenlere tavsiye edeceğim bir roman” demekle yetineceğim.
Kürt mutfağının lezzetleri
Mirella Galletti’nin Torino’da Kerkük Kafe adlı restoranı işleten Fuad Rahman’ın işbirliğiyle yazdığı kitap, Kürt mutfağı hakkında... Galletti ilk bölümde, Kürtlerin geleneksel beslenme alışkanlıklarının bir açıklamasına, yerel ürünlere Arap, Pers ya da Osmanlı etkilerini ortaya koyarak Kürt damak kültürünün coğrafi ve tarihsel bir özetini çıkarıyor. Kitabın ikinci bölümü ise “Mem û Zîn” gibi klasik Kürt edebiyatının büyük eserlerinde ya da popüler şiirde yer alan yemeklere, bayramlara ve içeceklere yer veren edebi bir özet niteliğinde.
Derimizle ilgili bilinmeyenler
Fransa’nın ünlü yayınevi Gallimard’ın otuzu aşkın dile çevrilen “Dècouverte” serisini Türkçe’de yayınlayan Yapı Kredi Yayınları’nın “Genel Kültür Dizisi”nden yeni bir başvuru kaynağı, “Deri, Bedenin Örtüsü.” Vücudumuzun doğal savunma hattı, duyusal etkileşimlerimizin odağı, gözle görünen ve aynı zamanda en büyük organımız olan “derimizle” ilgili bilmeniz ve hatta bilmemeniz gereken ama hepsi çok ilginç bilgilerden oluşuyor kitap...
Nihayet Paul Auster’in dergâhındayız
Edebiyat eleştirmenleri yılın en iyi kitapları arasında gösteriyor
Haberin Devamı