Nakil aleyhine her söz bağışları bıçak gibi keser

Haberin Devamı

Bu yazıyı yazmak benim için çok zor. Çünkü ben organ nakilliyim. Ve biliyorum ki, organ-doku nakli ve bağışı aleyhine söylenen her söz, her haber bağışları bıçak gibi keser. Mesela bir siyasetçimizin “organlarımı bağışlamaya henüz hazır değilim” sözleri yüzünden altı ay hiçbir merkezin kimseyi organ bağışına ikna edemediğini biliyorum. Bu yüzden bir yanlışı eleştirirken, bir başka yanlış yapmaktan çok korkuyorum. Ancak iki üniversite arasındaki rekabetten kaynaklandığı iddia edilen son olaydan sonra organ beklemiş bir nakilli biri olarak şunları sormayı görev biliyorum:

1) Kol, bacak ve yüz naklinde uzuvların Hacettepe Üniversitesi listesindeki hastalara nakline hangi kurul, nasıl karar verdi? Şöyle ki, ben böbrek nakilliyim. Bağış olduğunda, o böbreğe en uygun üç aday olarak hastaneye çağırılmıştık. 3 aday birlikte bir yakınımızla odaya alındık ve bize kimin, neden seçildiği açık açık anlatıldı.

2) Bu seçimde, doku uyumu benden daha iyi olan başka bir hasta vardı. Ancak onun ciğerlerinde sebebi belli olmayan bir leke olduğu için doktorlar beni seçmek zorunda kaldı. Çünkü o leke, zatürre de olabilirdi, tümör de... Oysa ameliyattan sonra organlara uyum sağlamamız için bağışıklık sistemimiz aşırı baskılanacaktı. Yani bu durumda o hastanın bağışıklık sistemi o lekenin sebebini tolere edemeyebilir ve ölebilirdi. Şevket Çavdar’ın kalp hastası ve yüksek tansiyonu olduğu söyleniyor. Bu doğru mu? Doğruysa böbrek naklinden daha ağır ilaçların kullanılacağı bu ameliyatı kaldırabilecek gücü var mıydı?

3) Bir uzvun eksilmesi durumunda vücut, yeni bir denge kurar. Çavdar’ın iki kol ve bacağı yoktu ve uzun süredir bu şekilde yaşıyordu. Bu durumda kalbi daha yavaş hareket etmeye alışmış olabilir miydi? Bu risk hesaplandı mı?

4) Neden İzmir’de yüz nakli bekleyen ve yüz deformasyonu çok daha fazla olan Turan Çolak yerine durumu daha iyi olan Cengiz Gül seçildi. Burada Hacettepe Üniversitesi’ne neden ve nasıl öncelik verildi?

5) Şevket Çavdar’a nakledilecek uzuvların kolilerler ve poşetlerle taşındığını gördük. İnsan hayatı kadar bedeni de kutsaldır. Organ naklinde, ölmüş kişinin organları cerrahlar tarafından ameliyathane ortamında, anestezi ile alınır. İşlem normalde böyle yapılıyor. Bu bağışçıya karşı bir saygıdır. Organları alınan kişinin bir insan, nakledileceklerin de birer organ olduğu unutulmasın diye. Ancak bu son olayda, uzuvların taşınma şekli transplantasyonun bu en kutsal ritüelini bozmadı mı?

6) Son 2 ameliyatta da medya işin çok içine girmedi mi? Gazetecilerin görevi haber almaktır. Bunun için koşulları zorlarlar. Ancak doktorların hastaların sağlığı ve hakları açısından basını bu kadar işin içine sokmaları etik değerleri zedelemedi mi?

7) Organ ve doku naklinde bağışçı ailenin ve nakil olan hastanın birbirinin kimliğini bilmemesi gerekir. İleride ortaya çıkabilecek sorunlardan ötürü... Ya da en basitinden nakil olan hastanın psikolojisi için. Ancak bu çoğu kez başarılamıyor. Hatta bazen iyi de oluyor çünkü bu tür haberler organ bağışını artırıyor. Ancak bu son iki ameliyatta bu durum abartılmadı mı?

DİĞER YENİ YAZILAR