Ömer Lekesiz Yenişafak’taki köşesinde Murat Menteş’i, bir nevi kafirlikle suçladı. Aslında uzundur, muhafazakar kesimde Menteş’e yönelik Gezi olaylarına destek verdiği, modern kesime yaklaştığı için bir hoşnutsuzluk vardı. Hatta dillenmeyen bir ihanet hissiyatı... Zira Menteş “karşı mahallenin” dilini, argümanlarını kimi zaman onlardan bile daha iyi kullandığı ve hiç çekinmeden sert çıkışlar yapabildiği için sevilmişti “ezilen dindarlar” tarafından.
Mesela biri “Batı romanının gücünden mi bahsetti” Murat Menteş, “yanlış biliyorsun” diyerek ona bir güzel Batı romanının gelişimi ve büyüklüğü üzerine ders verebilirdi. Donanımlıydı. Dahası zeki, espirili ve de ukala! Yani ezik takılmıyordu. Sakin değil karşısındakinin gözlerinin içine bakarak konuşuyordu. “Klişesiniz” diyordu büyük bir özgüvenle... Hatta hiç çekinmeden “zevzek”, “cahil”, “terbiyesiz”, “aptal” gibi kelimeler kullanıyordu. Belli ki onun için bağzı putların kırılması gerekiyordu.
İnsanın fikirlerini ifade ederken kimi zaman provakatif olmasını, tokatlar savurmasını ben de severim. Ayıltıcı olabilir. Ama ben “sömürgecilik bile emek ister” gibi afallatan tanımlamaları severim.
Yine de Menteş’in usta-çırak terbiyesinin ağır bastığı muhafazakar kesimden biri olarak bu çıkışlarındaki isyankar tavrı atlamak da olmazdı. Üstelik hem dindarlar, hem de laik kesim tarafından okunmayı ve sevilmeyi başarmış biriydi. En yakın arkadaşlarından birinin “Behzat Ç”nin yazarı, bambaşka bir kültürden gelen Emrah Serbes olması da ayrıca güzeldi. Zira böyle bir bileşim kolay oluşmazdı, iyi gözlemek gerekirdi.
Romanlarına gelince, kıvrak bir mizah anlayışı vardı. Dahası Türkiye mizahında çok rastlanmayan muhafazakar kesimin dilini, öğelerini de taşıyordu mizaha. O yüzden onun koordinatlarını gözlemek, dindar ve laik diye adeta yarılan bir toplum için de önemliydi. Ama hep içten içe “umarım bu kalıcı ve derin bir damardır” diyordum, zira iki tarafın da yükü vardı.
Bir de kafamı meşgul eden bazı kelimeler... Mesela televizyon programının adının “Klark” olması gibi. Klark bir erkeğin kadına attığı çapkın bakıştır. Ya da kurduğu edebiyat grubunun adının “Afili Filintalar” olması gibi... Bu kelimeler baskın cinsiyeti olan kelimelerdi.
Yani...
Benim için mesele Murat Menteş’in söyledikleri değil. Fikirler hep tartışılır. Beni asıl tedirgin eden şey üsluptur. Kafirlik suçlaması elbette bir dindar biri için korkunç bir itham. Ama “ben eski boksörüm” lafı... İşte bu beni çok düşündürüyor. Hayır, bu sözün bir an bile gerçekten şiddete dönüşeceğinden ötürü değil...
Beni asıl düşündüren kendisine bu kadar özel bir koordinat bulmuş, zeki bir yazarın bile son tahlilde “erkekliğe” çekilmesi... Veya dört yıl önce “zevzek” ya da “zihninin karanlığı suratına vurmuş” dediği Ayşe Arman’la çok “klark” fotoğraflar çektirmesi...
Yoksa dört yıl önce bir yazısını kıyasıya eleştirdiğiniz biriyle elbette röportaj da yapar, fotoğraf da çektirirsiniz...
Ne yazık ki, Türkiye basınında ve entelijansiyasında bir polemik, aykırı çıkış, havalı sözler sevgisi vardır. Ancak kelimeler bumerang gibidir. Dahası polemikler, isyankar üsluplar da havai fişek gibi. Bir anda parlarlar ve herkes o an onlara bakar hem de büyülenmiş gibi. Ancak bu, en uzunu on dakika süren bir şovdur üstelik maliyeti hem maddi olarak, hem de çevreye verdiği zararlardan ötürü çok yüksektir.
Bense bir Murat Menteş okuru olarak, tüm bunlara rağmen, onun yeteneğindeki bir romancının gökyüzünde her daim sakin sakin parlayan bir yıldız olacağına eminim. Korkma okurun var.
Murat Menteş meselesi...
Haberin Devamı