Mahkeme salonunda tablo, davada şeffaflık var

Hakimlerin dosyalar arasında kaybolduğu, mahkeme salonlarında kavgaların eksik olmadığı, adaletin geç geldiği güzel ve yalnız ülkemin vatandaşları aşağıda anlatacağım olayı absürt bir hikaye sanabilir

Haberin Devamı

Oysa bu gerçek bir hikaye ve yaklaşık bir hafta önce yaşandı.
Yer; Amsterdam’da bir mahkeme binası. Ama bildiğimiz adalet saraylarına pek benzemiyor. Çünkü bu bina, adaletin yanı sıra sanata da ev sahipliği yapıyor. Hatta bir sergi salonu gibi. Duvarlar resimlerle dolu, isteyen beğendiği resmi satın da alabilir. Bu farklılık mahkeme salonu için de geçerli. Her şey resmi ritüellerden arındırılmış. Mesela hakim, salonda bulunan herkesle tek tek tanıştıktan sonra davayı başlatıyor. Üstelik kimsenin “Pek saygıdeğer Hakim Bey” ya da “Yüce mahkemenin izniyle” diye başlayan cümleler kurduğu da yok. Hatta davalı ve davacı, avukatlardan daha çok konuşuyor. Öyle ki kendinizi bir mahkemede değil de bir tartışma ortamında sanıyorsunuz.
Ancak arkadaşımın geçen hafta tanık olduğu bir dava bu ilginç mahkeme ortamını bile gölgede bırakır nitelikte. Aslında bir tüketici hakları davası bu... Ama davayı açan bir ressam, gerekçesi de kullanılan malzemenin niteliksizliği olunca işin içine sanat da giriyor, sanata bakış açısı da.
Davalının adı Marianna. Kendisi büyük tuvallere minicik parçaları (her türlü malzeme) yapıştırarak yaptığı kolajları ile tanınıyor. Ancak tablolarının üzerindeki parçaların döküldüğünü görünce tutkalı üreten firmaya şikayette bulunuyor. Çünkü ürünün üzerinde “geçici yapışanlık sağlar” ibaresi yoktur. Firma ise kendisine 12 bin Euro öneriyor. Ancak Marianna’nın istediği para değildir, o pek çok sanatçı arkadaşının da benzer bir zarara uğradığını öğrendiği ve bu marka ürün çok yaygın kullanıldığı için üzerine “geçici yapışkanlık sağlar” ibaresinin yazılmasını istiyor.
İşte dava bunun üzerine kurulu.
Hakim, önce Marianna’nın eserlerini görmek istiyor. O da bir kataloğunu veriyor. Hakimin ilk tepkisi çok hoş; eserlere ilgiyle baktıktan sonra zabıt katibine içlerinden birini gösterip “Bu çok güzelmiş” diyor.
Ardından Marianna hakime kullandığı tekniği, tutkal kullanımının gereğini ve kullandığı tutkalın eserlerde yarattığı tahribatı anlatıyor. Sonra sözü davalı alıyor. Diyor ki; “Ressamın söylediği doğru, tutkalın üzerinde “geçici yapışkanlık sağlar” ibaresi yok ama tersi de yok.
İşte mahkemenin şeffaflığı da burada ortaya çıkıyor. Hakim, kararını sona saklayıp büyük bir sır açıklar gibi davranmıyor. Hatta sesli düşünüyor. Tıpkı firmanın bu sözleri üzerine kanaatinin bu yöne kaydığını belli etmesi gibi... Bu şeffaflık olduğu için de Marianna’nın tanıklarından restoratör (Şehir Müzesi’nde uzman), söz bile almadan devreye girerek “ama biz bu firmayı daha önce uyarmıştık çünkü bu olay başka sanatçıların da başına geldi” diyebiliyor.
Hiç kimsenin birbirinden korkmadığı, statü kompleksine girmediği böyle bir davanın bizde olamayacağı açık... Çarpıcı ve zor olan sadece Marianna’nın durumu olmasa gerek... Mesela şu soruları kendimize sorarsak “biz”e ilişkin çok yanıt ve tarif bulabiliriz.
1) Siz böyle bir hakim olabilir misiniz?
2) Siz böyle bir davacı olabilir misiniz?
3) Siz böyle bir tanık olabilir misiniz?
4) Siz arkadaşına destek olmak için böyle bir davada bulunan ve görüş belirtebilen bir ziyaretçi olabilir misiniz?
5) Siz böyle bir davanın görüldüğü bir ülkede yaşamak ister misiniz?

DİĞER YENİ YAZILAR