Yılın ilk günlerinde kendiniz için iyi bir şey yapın ve güzel bir kitap okuyun. Ve bence bu kitap bir Stephen King romanı olsun. Çünkü birçok kişinin “Amerikan kitap piyasasının ticari yazarı” diye yorumlayarak küçümsediği King, roman sanatının ilahlarından biridir de ondan.
Korku gerilim türünün dahi yazarının en büyük marifeti ise, şüphesiz belli bir türde yazmasına rağmen her defasında yeni bir hikayeyi olağanüstü bir kurgu ve okuru şaşırtmayı başaran (hem de bile bile bir ladestir bu) karakterlerle anlatmasıdır. İşin tuhaf yanı “Hayvan Mezarlığı”ndan beri anlattığı korku hikayeleri aslında son derece basit hikayelerdir. Ama artık, King’in seçtiği ve kurguladığı bu hikayeler bilinçaltımızdaki hangi karanlık alana hitap ediyorsa, her defasında bizi bir tel gibi germeyi başarıyor. Hem de tüm dünya okurlarını. Avrupalı okurlardan Amerikalılar’a kadar farklı kültürlerden okurlara aynı duyguyu yaşatmak... Kimse kusura bakmasın böylesi bir yazarı “Amerikan piyasasının pompalaması” diyerek yorumlamak indirgemecilik olur. Malum, korku sadece bireysel değil aynı zamanda kültürel bir olgudur. Kimi kültürde insanların ödünü patlatan bir diğerinde neşe kaynağı bile olabiliyor.
Gerçi King’in yeni romanı “korku ve gerilim”den ziyade polisiye türüne ait... Yine de ana kahramanı psikopat katil öyle bir sosyopat ki, böylesi insanların varlığını düşünmek bile insanı ürpertmeye yetiyor. Üstelik roman boyunca normal görünen kişiliklerin de aslında deliliğin sınırlarında dolaştığını bir kez daha hatırlıyorsunuz.
Ancak bu romanı benim için asıl okunur kılan Stephen King’in, polisiye romanın krallarından Raymond Chandler’ın 1930’larda yarattığı sıkı dedektif Philip Marlowe karakterine göndermeler yapmış olması. King’in dedektifi emekli bir polis. Onun da edebiyat dünyasındaki diğer meslektaşları gibi alkol sorunu var, bu yüzden ailesini kaybetmiş yalnız bir adam. Çimlerini biçip bilgisayarının sorunlarını çözen komşunun çocuğu Jerome dışında kimseyle görüşmüyor ve tüm gününü televizyon karşısında reality şovları izleyerek geçiriyor. Bir de arada sırada babasından yadigâr 38’liği ağzına sokup intihar etmeyi düşünüyor, o kadar.
Kendine acıyarak geçirdiği bugünleri ise aldığı bir mektupla birden sonlanıyor. Çünkü mektubu yazan, sabahın kör vaktinde belki bir iş bulurum ümidiyle belediyenin önünde kuyruğa girmiş insanların üzerine bir Mercedes süren ve sekiz kişinin ölümüne neden olan “Mercedesli Katil”den başkası değil.
“Katil neden 62 yaşındaki dedektifimizi seçmiştir veya böylesi bir cinayeti neden işlemiştir? Derdi zoru nedir?” gibi soruların yanıtları içinse türlü türlü insan hikayelerinin, “basit” sırların, görmezden gelinen suçların, ikiyüzlü ahlak anlayışının ilmik ilmik ördüğü bir yolu adım adım geçmeniz gerek.
King...
Haberin Devamı