Hülya Koçyiğit neden Adnan Menderes’in eşi Berin Hanım’ı oynayamadı?

Haberin Devamı

Yıl 1994. Hülya Koçyiğit, Halit Refiğ’e 27 Mayıs’la ilgili bir film yapmayı teklif eder. Halit Refiğ’in yazıp yönetmesi istenen filmde Koçyiğit, Adnan Menderes’in eşi Berin Hanım’ı canlandıracaktır. Ya da arzusu bu yöndedir. Filmin yapımcılığını da, eşi Selim Soydan üstlenecektir. Koçyiğit dönemin siyasileriyle hatta Adnan Menderes’in oğlu Aydın Menderes’le de konuşmuş ve onlardan da filmin çekilebilmesi için gerekli olan desteği almıştır. Yani filmin çekilebilmesi için her türlü koşul, imkan vardır. Ancak film çekilemez. Çünkü işin içine 27 Mayıs’ı “Bir Amerikan darbesi” olarak tanımlayan Kemal Tahir’in adı ve onun ömrü yetmediği için yazamadığı “Şeytan Aldatması” romanı karışmıştır. Bu iddia, Hülya Koçyiğit tarafından 27 Mayıs üzerine film çekmesi için teklif götürülen Halit Refiğ’den başkasına ait değil.

Daha önce Kemal Tahir’in “Yorgun Savaşçı” romanını sinemaya aktaran, ancak bu filmin gösterime girmemesi için “yakıldığını” iddia eden Halit Refiğ, bu iddiasını da Alfa Yayınları’ndan çıkan ve bu filmin senaryosundan oluşan “Şeytan Aldatması” kitabının önsözünde anlatıyor. Bu filmin neden çekilemediğini anlamak için 27 Mayıs askeri darbesinin sebeplerini anlamak gerektiğini söyleyen (çünkü filmin konusu da bu) Refiğ önsözde şu yorumda bulunuyor:

“1959 yılı Ekim ayında TC’nin üç devlet yetkilisi, Başbakan Adnan Menderes, Dşişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan Amerika’ya gittiler. Türkiye’nin Amerika’dan 300 milyon dolar kredi talep ettiği bildirildi. Bu para ile Türkiye’de bir sanayi altyapısı kurulmak isteniyordu. Amerika ise Türkiye’den gelen bu sanayileşme isteğine son derece keskin bir tavır koydu. Türkiye NATO ittifakı içinde bir tarım toplumuydu, statüsünü muhafaza etmeliydi. İstenilen kredi reddedilmişti. Bu arada ortaya başka bir ihtimal çıktı. Krediyi Sovyetler’den temin etmek. Adnan Menderes 1960 yılı Nisan ayında Sovyetler Birliği’ni ziyaret edeceğini kamuoyuna açıkladı. Ama 27 Mayıs askeri darbesiyle bu ziyaret gerçekleşmedi. NATO kendi talimatına uymayan Türk devleti yetkililerine gerekli gördüğü cezayı vermişti.”

Bu sözlerden sonra, Kemal Tahir ile dostluğunun Türkiye sorunlarına bakışında büyük etkisi olduğunu vurgulayan Halit şöyle devam ediyor: “Tahir, 27 Mayıs’ın bir Amerikan darbesi olduğu görüşündeydi. Hatta bu konuda ‘Şeytan Aldatması’ adlı roman bir yazmayı düşündüğünü söylüyordu.

Ne yazık ki ömrü yetmedi, yazamadı. Ancak yıllar sonra Hülya Koçyiğit, film teklifi ile geldiğinde benim için konunun esası hazırdı. Bu düşüncemi Koçyiğit’e açtığımda olumlu karşıladı. Ancak adı Kemal Tahir’den esinlenen senaryo tamamlanınca bu konuda devlet desteği vaat edenler sözlerini yerine getirmez oldular. Bu Hülya ve Soydan için de bir hayal kırıklığıydı. Ama ben NATO açısıdan baktığımda duruma şaşırmadım. ‘Yorgun Savaşçı’yı yaktıran NATO’nun herhalde ‘Şeytan Aldatması’ için hareketsiz kalması düşünülmezdi.”



Cem Kozlu’nun babası



Birkaç hafta önce Cem Kozlu ile televizyon programı vesilesiyle bir röportaj yapmıştım. O gün Kozlu bana yeni kitabın müjdesini vermişti; “Liderin Takım Çantası.”

Ancak bu kitabı okurken “Keşke kitap çıktıktan sonra konuşsaydık” dedim. Bunun nedeni ise hemen kitabın başındaki bir bölüm. Pedagogların ve ebeveynlerin özellikle okumasını önerdiğim bu bölüm için “Hayal gücü ve öğrenme üzerine okuduğum en ufuk açıcı metinlerden biri” diyebilirim.

Her şey Cem Kozlu’nun babasının bir kış gecesi, “Hadi, söylediğim hareketleri halının üzerinde yap, yüzme öğreneceğiz” demesiyle başlıyor. Böylece Kozlu, denize girmeden başlıyor yüzme öğrenmeye. Sonraki günlerde babası “Uyumadan önce gözlerini kapat ve hareketleri tekrar et” diyor. Bunun üzerine o da her gece yatmadan önce yüzdüğünü hayal ediyor.

Babasının söylediği üzere Kalamış İskelesi’nden 20 metre açıkta duran kayaya kadar yüzüyor. Sonraki günler, fark ediyor ki kulaçları güçleniyor, daha çok yüzmek istiyor ama tedbiri de elden bırakmıyor, fazla açılmıyor.

Sonra yaz geliyor. Baba-oğul Kalamış İskelesi’ne gidiyorlar. Baba bir kayıkla kayanın yanına gidiyor. Küçük Cem de denize giriyor ve tüm kış boyunca hayalinde çalıştığı gibi kayaya yüzüyor. Hem de hiç zorlanmadan, heyecanlanmadan. Ve o gün babası ona bir de kitap hediye ediyor: “Kon-Tiki: Pasifik Okyanusunda Heyecanlı Bir Sal Yolculuğu.” Yani babası ona, hiç bilmediği sularda bile macera yaşayabileceğini söylüyor. Ne güzel değil mi?



DİĞER YENİ YAZILAR