Kurumları yılbaşı öncesi bir stres kaplar; “müşterilerimize, diğer şirketlere ne hediye göndersek?” diye.
Ne netameli bir iştir bu. Her şeyden önce gönderilecek hediye özensiz bir seçim izlenimi vermemelidir; zarif ve şık olmalıdır ve tabii fiyatı da kabul edilebilir... Zira pahalı hediyeler rüşvet hissi uyandırabilir. Malum hediye fiyatlarının sınırı Meclis’te bile tartışma konusu oldu. Hediyeler bir başka firmanın, hele hele rakip firmanın hediyeleriyle de aynı olmamalı. Kurumu yansıtmalı, özel ve tabii ki kullanışlı olmalı. Yani paketten çıkar çıkmaz çöpe gitmemeli. Üzerinde bir kurumun logosunun olduğu cüzdanı kim kullanmak ister!
Gerçekten zor iş... Bu yüzden de pek çok kurum bu işi artık adet yerini bulsun diye yapıyor. Ve birçok takvim, ajanda, kalem, obje, cüzdan hiçbir etki yapmadan etrafa dağıtılıyor. Yazık! Hele hele kurumların yılbaşı hediyelerine ayırdıkları bütçeleri düşündükçe, daha da yazık! Keşke bu paralar ihtiyacı olanlara bağışlansa... Ama işte o zaman da hediye göndermeyen cimri daha da kötüsü zor durumda olan bir kurum imajı verirsiniz ki, bu da olmaz. İşte Cube İstanbul Başkanı Ceren Kumbasar, bu iki sorunu birleştirerek harika bir çözüm yaratmış.
Nasıl mı? Geçen yıl Cube İstanbul olarak, müşterilerine, şirketlere hediye göndermek yerine Anadolu’da yardıma ihtiyacı olan çocuklara ayakkabı, kitap seti, mont vs. göndermiş. Ve bu çocukların kendi el yazıları ile yazdıkları mektup ya da hediyeleri ile çekilmiş fotoğrafları da müşterilerine... Şöyle de bir not düşmüşler; “Hediyeniz bu gülümseyen yüz ve gözler. Sizinle olan güzel ilişkilerimiz sayesinde bu yıl bir çocuğu mutlu ettik, umarız yeni yılda daha çok çocuğu sevindiririz.”
Ceren Kumbasar geçen yıl sadece kendi şirketinin bir hediye politikası olarak başlattığı bu projeyi bu yıl, birçok firmadan gelen istek üzerine sosyal sorumluluk projesine dönüştürmüş. Yani yılbaşı yaklaşırken “ne hediye göndersek” diye kara kara düşünenler, bu projeye destek vererek müşterilerine birer gülümseyen çocuk yüzü ya da bir mektup gönderebilirler.
Ayrıntılı bilgi için: info@cubeistanbul.com
Şehirden balık çıktı
Ben ona “Türkler’e balık yediren adam” diyorum. Öyle ya, denize bile sırtını dönerek oturan, bir deniz şehri olan İstanbul’da kara trafiği kullanan (onu da beceremeyen) bir toplumuz. Balık deyince de aklına illaki rakı, meze gelen... Yani ara sıra yenen pahalı bir yemektir bizim için balık. Mesela öğlen yemeğinde nedense aklımıza balık yemek gelmez... İlla saz olacak, söz olacak...
Ama Çetin Kırışgil, bu anlamsız kültürü “Balık Ev”ler sayesinde değiştirdi. İstinye Park’taki Balık Ev'i gören, ne dediğimi hemen anlayacaktır. Sadece Türkiye’nin değil dünya balıklarının olduğu bir balıkçıdır burası. Kırışgil, İstinye Park’taki Balık Ev’e birkaç ay önce Florya şubesini eklemişti ki buna Nişantaşı City’s de katıldı.
Kırışgil’in bu başarısının ardında ise işine duyduğu tutku ve özen var. Zira o, balığı ülkesine gidip elleriyle seçen biri. Bilgisini “Dünya balıkları ve balıkçılığı” diye bir kitaba da taşımıştı. Ne yazık ki, o kitap kayboldu. Umarım bir gün yeniden yazar ve bu bilgi kalıcı kılınır.
Teşekkür: 10 yıl önce canım annem çok zor bir baypas geçirmişti. Bu hafta doktorlar “anjiyo” dediklerinde o günler başımdan aşağı yağdı. Neyse ki sonuç iyi. Acıbadem Hastanesi’nden Dr. Selçuk Görmez ve ekibine özenli çalışmaları için çok teşekkürler.
Hem yılbaşı hediyesi hem yardım kampanyası
Haberin Devamı