Bir stadyumun önünden geçiyorum.. Uzadıkça uzayan bir kuyruk... Taksideyim, trafik kilit. Şoför diyor ki; “Abla sence bu kuyruğa SSK’da girerler mi?” Soru da sorunun yanıtı da iç karartıcı.
Ama biliyorum ki, o kuyruğun onda birini bile bir kitapçının ya da müzenin önünde göremeyiz. Futbolun dominantlığı tartışılmaz. Yine de Pera Müzesi’nde Kurosawa sergisi ile aynı anda açılan “Mekteb-i Sultani’den Galatasaray Lisesi’ne Ressamlar” sergisini gezerken aklımdan şu soruyu çıkaramıyorum: Temelleri büyük bir kültür ve sanat birikimine dayanan, varlığını eğitim ve sanat üzerinden inşa etmiş bir markanın sadece futbolu çağrıştırırır hale gelmesi haksızlık değil mi? Yanlış anlaşılmasın, futbol karşıtı değilim. Sadece bir okulun hem de Türkiye’nin en önemli sanatçılarını, yazarlarını, bilim insanlarını, ressamlarını yetiştiren bir okulun, bu yönünün futbolun gücü karşısında gölgede kalıyor olmasını düşündürücü ve üzücü buluyorum o kadar...
Çünkü Pera Müzesi’ndeki nefis sergiyi gezince siz de göreceksiniz ki, bu okulun yetiştirdiği ressamlar, onların öğretmenleri eline fırça alan sıradan faniler değil. Türk resim sanatını, sanat ortamını belirlemiş, şekillendirmiş kişiler. Müdürlüğünü Tevfik Fikret’in yaptığı bir okul bu... Onun tanımıyla “Batı fikir özlemine açık bir ufuksa, Doğu’nun bu ufka açılan ilk penceresi olan” okul yani Mekteb-i Sultani. Ne de olsa Tanzimat döneminin eğitim reformları kapsamında, Fransa eğitim kurumları model alınarak açılan (1 Eylül 1868) Mekteb-i Sultani, yüzünü Batı’ya özelde de Fransa’ya dönmüştü. Batılılaşma hareketleri kapsamında atılan en önemli adımlardandı. (Yani “Avrupa Avrupa duy sesimizi” diye bağırmak yerine Avrupalı olmayı amaçlayan bir taktiği vardı!)
Türkiye seçmesi bir sergi
19. yüzyılın ikinci yarısında Avrupa’nın hatta dünyanın sanat ve kültür merkezi ise Paris’ti. Bu yüzden gerek Doğulu gerekse Batılılar için Paris bir uğrak yeriydi. Tıpkı Mekteb-i Sultani’de resim sanatı ile tanışıp seven pek çok öğrenci, genç ressam gibi... Hal böyle olunca genç sanatçılar, yeni mezunlar da soluğu Paris’te aldı, buranın sanat ortamından etkilendi. Aynı şey Cumhuriyet yıllarında da devam etti, hem de artarak çünkü parlak genç sanatçılar artık devlet desteğiyle gidiyordu Paris’e. Galatasaray’dan mezun oluyor, Paris’in kültür ortamını, atölyelerini kokluyor ve yurda döndüklerinde ya okullarında öğretmen oluyor ya da eserleri ile Türkiye sanatının çehresini değiştiriyorlardı. İşte bu yüzden bu okulda okumuş, eğitim vermiş ressamların 1868-1968 dönemi arasındaki eserlerinden oluşan sergiye sadece bir Galatasaray seçmesi olarak değil Türkiye seçmesi olarak bakmakta fayda var. Zira bu okulun mezunları ya da öğretmenleri arasında Türkiye resim tarihinin önemli aslarını görmek mümkün. Şevket Dağ gibi... Tevfik Fikret tarafından desteklenen bu ressam Mekteb-i Sultani’nin resim öğretmenlerindendi. Derslerini açık havada yaparak öğrencilerine doğadan resim yapma alışkanlığı vermeyi amaçlayan, eserleri bugün müzayede salonlarının gözdeleri arasında olan ünlü ressamın en az onun kadar ünlü öğrencileri oldu: Feyhaman Duran, Fikret Mualla bunlardan sadece ikisi. Dahası ileriki yıllarda, bayrağı devralır gibi, Fikret Mualla resim vekil öğretmenliği, Feyhaman Duran da hüsnü hat dersleri verecekti... Okuldan mezun olan öğrenciler bir süre sonra okula öğretmen olarak geri döndüğünden bu sergiyi “Kim kimin öğrencisi?” sorusuna yanıt bulmak için de gezebilirsiniz. Nitekim Cumhuriyet dönemi resim öğretmenleri arasında Fuat Soykan, Hamit Görele (Güzel Sanatlar’da İbrahim Çallı ve Hikmet Onat’ın öğrencisiydi), Sami Yetik’i de (Bir ara Fikret Mualla’nın da öğretmeni oluyor) görüyoruz. İlerleyen yıllarda okulun sıralarına oturan öğrenciler arasında da Adnan Varınca’yı, Avni Abraş’ı, Cihat Burak’ı, Nejat Melih Devrim’i... Yani bugün müzayedelerin baş tacı ressamları...
Ödül olarak sunulan bir okul
Galatasaray Lisesi tarihi sadece ünlü ressamlar değil onların çocuklarının da ilginç hikayelerini taşıyor. Mesela okula 283 numara ile kaydedilen Faustone Zonaro yani ünlü Osmanlı Saray ressamı Faust Zonaro’nun oğlu da onlardan biri. Zira II. Abdülhamit için 1903’te “Sürre Alayı” konulu bir tablo yapan Zonaro’ya ödül olarak ne istediği sorulmuş o da; “Oğlum için Galatasaray Sultanisi’nde bir öğrenim bursu” demiştir. Okulun bir diğer ünlü öğrencisi de Abdülmecid Efendi’nin oğlu Şehzade Ömer Faruk’tur. Ressam da olan Abdülmecid Efendi oğlunun burada okuması üzerine babası Sultan Abdülaziz’in yağlı boya büyük bir portresini yapmış, bunu değerli bir çerçeveye koymuş ve mektebe hediye etmiştir. Konferans salonunun üstüne yerleştirilmiştir.
Duyuru: Müptelası olduğunuz, elinizden düşüremediğiniz VatanKitap Bursa Kitap Fuarı özel sayısı 20 Şubat’ta piyasada. Unutmayın! Not alın!
Haydi Galatasaraylılar sergiye!
Haberin Devamı