Etkileyici bir mekândır Aya İrini... Burada konser dinlemekse insana unutulmaz anlar yaşatır. Yüzyıllar önce yaşamış bestecilerin unutulmaz müzikleri çalındıkça sanki tarihi yapı dile gelir. Her bir tuğla nota gibidir, bir araya geldikçe bina, melodiyle de onları bir araya getiren kubbe şekillenir.
İşte geçen cumartesi Devlet Opera ve Balesi’nin açılış konserinin burada gerçekleşeceğini öğrendiğimde soluğu bu muhteşem mekânda aldım. Üstelik o gece, mekâna yakışan bir eser, Beethoven’in 9. Senfonisi seslendirilecekti, hem de Gürer Aykal’ın yönetiminde...
Konserden tabii ki keyif aldım. Hele Gürer Aykal’ın nefis yönetiminden... Zira bir insanın sırtı konuşur mu, Aykal’ın konuşuyor... Bir insanın sırt kasları mimik yapar mı, onunki yapıyor... Bir insanın sırtına bakarak yaptığı mesleği anlayabilir misiniz, onunkinden anlıyorsunuz.
Bir insanın sırtının titreyişinde bir müziğin ritmi görülür mü, onunkinde görülüyor... Bir insanın sol omzu keman, sağ omzu ise viyolensel sesi gibi hareket eder mi, onunki ediyor.
Bir adamın eğilip kalkışında davulların gürleyişini, zillerin çınlamasını görebilir misiniz, onunkinde görüyorsunuz... Bir adamın sırtını oluşturan kaslar bir müziğe dönüşür mü, işte onunkinde dönüşüyor.
Bu nedenle diyebilirim ki; geçen cumartesi gecesi Aya İrini’nin tarihi tuğlaları ve Gürer Aykal’ın sırt kasları Beethoven’ın 9. Senfonisi’ne dönüşmüştü.
Klasik müzik mönüsü
Ama kabul etmek gerekir ki, bu topraklarda yaşayanların klasik müzikle ilişkisi hep böyle güzel olmadı. Batılılaşma politikası çerçevesinde Hikmet Şimşek’in sunumuyla her pazar yayınlanan klasik müzik konserleri hiç keyifli değildi. Çünkü zorunluydu, ders anlatır gibiydi. Ne Fazıl Say’ın köylerde verdiği piyano konserlerindeki yaklaşımı vardı, ne de klasik müziğin büyülü dünyası...
Türk Telekom’un sponsorluğunda Caretta Yayınevi’nden çıkan “Ölmeden Önce Dinlemeniz Gereken 1001 Klasik Müzik” kitabı o zamanlar yayımlansaydı eminim o pazar günlerinin anlamı birçok kişi için değişirdi.
Bir kere kitabın yaklaşımı çok modern... 1001 müzikle ilgili bizlere, dünyanın en önde gelen müzik yorumcularının kaleminden damıtılmış bilgiler sunuyor. Ne gereksiz bilgi var, ne de eksik. En önemlisi kitap hangi müziği, kimin yönetiminde ve kimin yorumunda dinlememiz gerektiğini söylüyor. Mesela “Johann Sebastian Bach’ın ‘Aziz John’un Çilesi’ni mi?” dinlemek istiyorsunuz, o zaman, o sayfayı açıyor ve ilk önce şu bilgilerle karşılaşıyorsunuz: “Türü: Oratoryo, Şef: John Eliot Gardiner, Yorumlayanlar: Anthony Rolfe Johnson, Andreas Schmidt, Kayıt yılı: 1986.”
Caretta Yayınları bu seriden daha önce “Ölmeden Önce Seyretmeniz Gereken 1001 Film, Okumanız Gereken 1001 Kitap ve Görmeniz Gereken 1001 Tablo”yu yayımlamıştı. “1001 Klasik Müzik”, diğerlerine göre biraz daha ilgi görebilir. Çünkü müzik market’lerde “Ne alsam” diye raflara bakıp sonra da vazgeçen çok kişi var. İşte bu kitap bu boşluğu doldurabilir ve bize kapsamlı bir klasik müzik mönüsü sunabilir.
Hatta bu sayede TRT’nin ve Hikmet Şimşek’in -yanlış bir yöntem uygulamış olsalar da- çabalarını daha iyi anlayabiliriz.
Gürer Aykal ve 1001 klasik müzik
Haberin Devamı