Türk edebiyatı her daim yerelden beslendi.
Bu yerelliğe evrensel boyut kazandıran en güçlü kalem şüphesiz ki, Yaşar Kemal. Toroslar’ın türküleri, efsaneleri, deyimleri ya da memleketin meseleleri onun kaleminde dünyanın ortak meseleleri ile buluştu ve böylece tüm dünyanın da ilgisini çekti.
Sonra Orhan Pamuk... O da Türk edebiyatının önemli izleklerinden Doğu-Batı meselesini romanlarına taşıdı. İstanbul şehrini, Nişantaşı’ndaki bir apartmanın penceresinden sokağa bakan küçük bir çocuğun gördüklerini, göremediklerini ya da ülkenin diğer meselelerini anlattı. Ancak bunu yaparken romanlarında tüm dünya okurlarına hitap eden başka meselelere de yer verdi; anne-çocuk, abi-kardeş, mutluluk, üslup, kimlik gibi... Yani Türkiye’yi, İstanbul’u hiç bilmeyen bir Norveçli bir okur bile onun romanlarını okuduğunda kendinden, dertlerinden, hayallerinden satırlar bulabildi.
Ahmet Ümit de bence yerel ile evrenseli birleştiren yazarlardan. Her ne kadar romanlarında bu toprakların suç yapısını ele alsa da, ki bu suç yapısının endemik diyebileceğim kendine has özellikleri olduğunun da altını çizeyim, “suç, suçlu, katil psikolojisi, masumiyet, ahlaki değer ve yasa koyucu” gibi kavramları didiklediği için tüm dünya okuruna hitap edebiliyor.
Tüm bunları neden yazdım?
Son yıllarda keyifle izlediğim ve okuduğum genç yerli yazarlar var. Samimi üslupları, güncel sokak dilini kullanmaları ile Türk edebiyatına yeni bir soluk getirdiler. Hızla kendine has bir okur kitlesi de yaratan bu yazarların ortak özellikleri yerelden hatta Türkiye’nin bir döneminden, kuşağından, meselelerinden besleniyor oluşu. Ancak bu yazarların bazıları ne yazık ki, gündelik hayatın ritmini edebiyata taşırken yerele saplanıp kalabiliyor. Özellikle de mizahın kullanılışında.
Aslında bu çok anlaşılabilir. Çünkü mizah “en dar yerelden” beslenir; mesela bir kamyon yazısından ya da yoldaki bir çukurun şeklinden. Ancak roman sanatının büyüklüğü de burada ortaya çıkar. Zira roman, (diğer özelliklerinin yanı sıra) sadece iki kişinin anlayacağı bir esprinin tüm dünyanın anlayacağı bir forma dönüşümüdür. Diğer türlü geriye sadece bir hikaye anlatımı kalır. (Bundan kastım da öykü türü değil.) O da ne yazık ki, sadece ortak geçmişe, eğitime sahip okurlara seslenir. Okuru hem mekanla, hem de zamanla sınırlı kalır.
Umuyorum, son yıllarda kendini sevdiren genç edebiyatçılarımız metinlerini evrensele taşıyan kanalları yaratacak, kalemlerinin neşesi ve beslenme kaynağı olan yerel damarları dünya edebiyatının o büyük nehrine bağlayacaklardır.
Genç yazarların yerelliği
Haberin Devamı