Frankfurt uçağı dünya edebiyatı trenini yakalar mı?

Frankfurt Kitap Fuarı (FKF) için geri sayım hızlandı...

Haberin Devamı

Salı günü yayıncısıyla, yazarıyla, basınıyla ve devletiyle Frankfurt’a uçuyoruz. Çünkü dünyanın en büyük kitap fuarı olan Frankfurt’un bu yılki onur konuğu Türkiye...
Pek çok kişi bu fuarı, Türk edebiyatı adına büyük bir dönemeç olarak görüyor. Çünkü Türk edebiyatı ilk kez bu fuarla, kendini dünyaya takdim etme fırsatını buluyor.
Zira FKF, dünyanın dört bir yanından yayıncıların katıldığı büyük bir pazar... Yani bir yazar ya da bir ülke edebiyatı için, (tabii doğru algılanıp davranıldığı takdirde) bu fuar dünyaya açılabilecekleri bir eşik...
Türkiye, Türk edebiyatı ise şu an bu eşiğin önünde duruyor. Çarşamba günü Orhan Pamuk’un fuarın açılış konuşmasını yapmasıyla da bu kapı önümüzde açılacak. İşte ondan sonrası, yani eşiği geçip geçemeyeceğimiz şu ana kadar yapılan yatırımlara, çalışmalara bağlı...
Bu nedenle fuar dönüşü yapılan yorumların içeriğinin de, renginin değişeceği kanısındayım.
Mesela bazı yazarların Kültür Bakanı’nı protesto etmek için katılmadığı fuar, dönüşte başka açılardan ele alınıp eleştirilebilir. Hatta fuarı, protesto edenleri en ateşli şekilde eleştiren yazarlar, fısıltı halinde dillendirdikleri çeviri meselesini belki de yüksek sesle gündeme getirir. (FKF’yi destekleyen en önemli projelerden biri de Türk Edebiyatı’nı Dışa Tanıtma Projesi’ydi -TEDA-. Bu proje kapsamında 441 eser, 45 ülke için 35 dile çevrildi ki bunların 110’u Almanca’ya gerçekleşti.) İşte bu eserlerin çevrilerinin düzgün olup olmadığına ilişkin endişeler hiç de az değil. Dahası aynı endişe yazarların fuarda yapacakları okuma metinleri için de geçerli.
Burada 15 Mayısta kaleme aldığım “TEDA Neyi Destekliyor” yazısını hatırlatmak isterim. Bu yazıda Yayıncılar Birliği’nden Kenan Kocatürk “Almancaya çevrilen 95 eserin 7’si hariç hepsi Almanya’da kurulmuş Türk yayıncı şirketlerine ait bunların Almanya’daki tanınma oranı ve okuru etkileme gücü de çok zayıf” diyordu.

Türkiye tarihi eşikte

Tüm bunlara rağmen bu fuarı, Türk edebiyatını dünya kitabevlerine sokabileceği için, böyle bir ihtimali taşıdığı için önemsemek de fayda var. (Fuar projesini, bu endişelere ve küçümsenmemesi gereken protestolara rağmen önemseyen yazıları yazmamın nedeni de bu...) Çünkü nasıl Borges’siz bir dünya edebiyatı eksik kalırsa Ahmet Hamdi Tanpınar’sız da eksik kalır. Dahası Türk yazarların artık sadece Türkiye’ye değil dünya okurlarına yazabileceklerini hayal etmek bile bana nefes kesici geliyor. Bu hayalin yaygınlaşmasının yaratacağı konu ve tür zenginliğini düşünebiliyor musunuz? Hele kitapların ortalama iki-üç bin sattığı Türkiye’den genç bir yazarın başka dile çevrilmesinin ne anlama geleceğini?
Ancak Frankfurt dönüşünde bu umutların gerçeğin neresinde durduğunu göreceğiz... Bakanlığın “İlk kez edebiyata bu kadar sahip çıkıldı” görüntüsünün devam edip etmeyeceğini de? Ya da 14 Ekim’de kalkan Frankfurt uçağının dünya edebiyatı trenini yakalayıp yakalamadığını...

DİĞER YENİ YAZILAR