Kimsenin aklına onların “eleştirel” özellikleri olabileceği bile gelmez; Fatih Sultan Mehmet gibi... Şu ana kadar sadece ve sadece onun hakkında 18 yaşında İstanbul’u fethederek tarihe geçtiğini biliriz. Bu o kadar görkemli bir unvandır ki, uluslararası alanda başarı kıtı biz Türkler için, aklımıza onun iyi bir devlet adamı olup olmadığı, halkını refah içinde yaşatıp yaşatmadığı sorusu bile gelmez.
Ama dünyanın en önemli Osmanlı tarihçilerinden, hocaların hocası Prof. Dr. Halil İnalcık’ın İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan, “Devlet-i Aliyye” kitabını okuyunca bu soruları sorduğunuz gibi aynı zamanda “tarihimiz” dediğimiz pek çok bilginin aslında hayallerimiz ya da yanlış bilgiler olduğunu anlıyorsunuz.
Ancak hemen söyleyeyim, Halil Hoca’nın kitabını (Osmanlı İmparatorluğu’nu 1300’den 1600’a kadar ele alıyor) özetlemek imkansız gibi. Zira her özet eksik kalır. Fakat kitaptan bazı ilginç notlar vermek mümkün. İşte onlardan bazıları:
- Osmanlı devletinin kuruluşu: Osmanlı’nın kuruluşu uzun yılar 1299 olarak gösterilmiştir. Prof. İnalcık ise kuruluş tarihini 1302 olarak gösteriyor. Çünkü Osmanlı, 1302’de İznik’i kuşatmış ve İznik’i kurtarmaya gelen Bizans ordusunu Koyunhisar’da yenmiştir. Yani Osmanlı artık bir çekim merkezidir. İşte Halil İnalcık’a göre bu, gerçek bir “kuruluş’un tarihidir.
- Yeniçeriliğin kurulmasında vergi ve esir rolü: Yeniçeriliğin kurulmasında Pencik adı verilen (beşte bir) verginin de rolü vardır. Seferlerde asker ganimetinin beşte birini para ya da esir olarak devlete, daha doğrusu padişaha verirdi. Tabii seferler büyüyünce esir sayısı arttığı gibi... “Bunları ne yapalım” sorusu gündeme gelir. İşte o zaman “bir ordu kurulması” fikri ağır basar. Müslüman ailelerin yanında “yetiştirilen” esirler özgür kalarak padişaha asker olur. Böylece Pencikler’den yani esirden ya da vergiden Yeniçeri ordusu doğar.
- Yer öpen Yıldırım, onu ayağa kaldıran Timur: Prof. Dr. Halil İnalcık’ın kitabı, milliyetçi-muhafazakarları Bayezid tasvirleri ile hayal kırıklığına uğratabilir. Zira karşımızda Timur’a olmadık hakaret mektupları gönderen, “Bu tarafa gelmezsen zevcelerin boş olsun” diyen bir Yıldırım Bayezid var. Dahası savaşta yenilip Timur’un önüne getirildiğinde de yerlere kapanıp yeri öpmek isteyen. Üstelik Moğol Hükümdarı, hiç bildiğimiz gibi barbar biri de değil, Beyazid’ın bu tutumu karşısında büyüklük gösterip onu yanına oturtuyor ve kendisine ettiği hakaretleri hatırlatıyor.
- İstanbul’un fethi ve Fatih: Gelelim kitabın en tartışma yaratacak bölümüne... Prof. Dr. Halil İnalcık, Fatih’in, yaşadığı dönemde sevilen bir padişah olmadığını anlatıyor. Hatta ölümüyle herkesin bir ‘oh’ çektiğini... Neden mi? Çünkü Fatih’in aldığı mali önlemler o kadar ağır ki, bu da toplumda büyük bir hoşnutsuzluk yaratıyor. Hatta ciddi siyasi ve sosyal gerginliklere yol açıyor. Öyle ki, Fatih’in tahtını bırakmak istediği, onun politikalarını sürdürmek isteyen Cem Sultan, onun politikalarından ayrılan Bayezid tarafından bir darbeyle tahttan uzaklaştırılıyor.
Ayrıca Fatih, babası II. Murad gibi halkla birlikte camide namaz kılmasını, kararlarını Divan’da daha kolektif bir şekilde almasını isteyenleri de dinlemiyor. Bu yüzden babası II. Murad gibi sevilen bir hükümdar olmuyor. Popülist olmak yerine, kutsal bir imparator gibi davranıyor. Hatta kendisini muhatap alacakları bile sınırlıyor. Yakını, tarihçi Tursun Bey bile onun gazalarını aşırı buluyor.
- Fransız ittifakı: Resmi tarihte anlatılan, “Fransızları biz şöyle kurtardık, böyle yardım ettik” söylemi de Prof. İnalcık tarafından farklı anlatılıyor. İnalcık, “Fransızlar Osmanlı’yı kullandı” diyor ama bir kaynaktan yaptığı alıntı ile Fransızlarla ittifakın bozulmasının, Osmanlı’yı yalnızlaştırdığını ve çöküşünü hızlandırdığını da ekliyor.
Fatih’in ölümüyle herkes ‘oh’ dedi
Sanki herkesin bir Osmanlısı var; kimi yere göğe koyamaz, kimi de yerin yedi kat dibine. Ama bazı kişiler ve olaylar illa ki bir tabudur...
Haberin Devamı