Elif Şafak tartışması

Bu yazıyı yazmadan önce çok düşündüm...

Haberin Devamı

Bu yazıdan ötürü bazı arkadaşlarımla arama bir mesafe gireceğini biliyorum, asla adlandırılıp dillendirilmeyecek. Bu nedenle bu yazıyı yazmadan önce çok düşündüm. Ama şimdi buradayım ve yazının girişini çoktan yaptım.
Beni bu denli ürküten şey; Elif Şafak tartışması... Bu tartışmalar karşısında kendimi bir taraf olmak zorunda hissetmem. Olup biteni sakin kafayla analiz edemeyişim... Bir romanı sakin sakin okuyup bir değerlendirme yazısı yazamamam.
Karşıma sürekli eşiyle, evliliğiyle, İngiltere’deki hayatıyla, romanın kapağıyla, satışlarıyla ilgili yorumların çıkması...
Ve tüm bunların ortasında, bir ip üzerindeki cambaz gibi eğilip bükülmem.
Ama şu kadarını söyleyeyim bu tartışmalardan artık çok sıkıldım, çünkü bana hiçbir şey katmıyor, kazandırmıyor. Edebiyat ortamına ve okurlara da kattığını sanmıyorum. Bu yüzden;
1) Bu tür tartışmalar, hangi üslubu içerirse içersin magazindir. Hem de Türkiye’ye özgü olan en ucuz magazin... Bu yüzden bu tartışmalara katılan kimse kendini entelektüel yorum yapıyor sanmasın.
2) Hele hele “popüler kültür” eleştirisi yapıyorum ayağına girenler asla... Zira popüleri eleştirirken popüler olma gayretleri o kadar ortada ki! Bu durum bana, 1990’ların sonu, 2000’lerin başındaki bazı kadın köşe yazarlarının popüler kültür eleştirisi yaptığını iddia ederek, sürekli Hülya Avşar’ı eleştirmesini hatırlatıyor.
3) Romanın kapak tartışmasına gelince... Tartışmaların bazıları gerçekten çok ilginç, merakla izliyorum. Kreatif açıdan zihnimde yeni pencereler açıyor. Ama “Kapak tamamen satış amaçlı yapılmış” yorumuna ise sadece “Hadi ya!” demek istiyorum; “Başka ne amaçlı olacaktı!”
4) Ama kapağı ben de beğenmedim, Elif Şafak’ın kendisine de söyledim. Bir kere sıcak yaz mevsiminde, kapakta kırçıllı ceket giymiş birini görmek bana itici geldi. Ayrıca bir kadının erkek kılığına girmesini de sığ bir anlatım olarak görüyorum. Ama kapak tasarımlarında yeniliklere açık biriyim. Bu nedenle bu kapağı “Başarılı olmayan bir yenilik” olarak tarif etmek isterim. Bu kadar hakarete hiç gerek yok!
5) Bir de Elif Şafak’ın cümlelerine takılıp kalma durumu var. Birkaç cümle alınıp “Bilmem ne tarihinde köylü bir kadın böyle konuşur mu?” deniyor. Ne yani, Osmanlı’da geçen romanlarda kahramanlar Osmanlı Türkçesi ile mi konuşuyor? O zaman neden Orhan Pamuk’a da aynı eleştiriyi getirmiyorsunuz?
6) İşte asıl canımı sıkan durum bu: Elif Şafak’ı özensizlikle eleştirirken çok daha özensiz olunması. Ne yazık ki, burada hiçbir samimiyet yok. Hesaplar başka yönde akıyor...
7) Elif Şafak’ın romanlarını İngilizce yazıyor oluşu... Bunu ben de anlayamıyorum. Zira kendisi üslubu ile öne çıkmış bir yazardı. Hatta onun için
“Modern Şehrazat” denirdi. Türkçe’yi, eski sözcükleri keşfetmeyi bu kadar seven birinin bunu terk edip başka bir dilde yazması... Bunu anlayamıyorum. Bu yüzden Elif Şafak’ın romanlarının İngilizce yayınlanmasını kolaylaştırmak için bu yönteme başvurduğu iddiası bana da uzak gelmiyor.
8) Bu tartışmalar içinde en sıkıcı olansa hiç şüphesiz roman hakkında yorum yapamamak. Çünkü romanın kendisine gelene kadar önce bunların yorumlanması gerekiyor. Ama bunda yazarların da payı var, hem de çok. Nitekim bunu kendisiyle yaptığım röportajda, Elif Şafak’a da söyledim. Yazarların öne çıkıp romanları arka plana düştükçe bu tür yorumlar çok daha fazla pirim yapacak ve ne yazık ki okur susmak zorunda kalacaktır. Gerçekçi olalım, kimse romanı okumuş, etkilenmiş birini dinlemek istemiyor.
9) Benim “İskender” hakkındaki yorumuma gelince... Bu kadar kuru gürültüden o kadar sıkıldım ki tamamen gündem dışı olan bir kitaba Hafız-ı Şirazi’nin “Hafız Divanı”na yönelmeyi tercih ediyorum.

DİĞER YENİ YAZILAR