49 öykü, 11 roman, 13 oyun, 9 şiir, 5 masal, 8 anı, 1 taşlama, 6 fıkra, 2 gezi kitabının yazarı. Ama Türkiye onu “Türk milletinin yüzde 60’ı aptaldır” sözüyle tanıyor ve tanımlıyor. Bir de, ne yazık ki Sivas Katliamı’yla...
Kabul, edelim ne zaman Aziz Nesin dense, ilk olarak aklımıza o muazzam romanı “Zübük” ya da “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz” gelmiyor. Hani neredeyse onun sadece bir köşe yazarı olduğunu, kitaplarının da köşe yazılarından oluşan birer derleme olduğunu falan sanacağız. Öyle bir algı, öyle bir etiket.
Ne yazık ki, bunda edebiyat dünyamızın aktörlerinin de katkısı var. Onun yazarlığının, Türk edebiyatına katkısının, roman tekniğinin altı nedense pek çizilmez mesela. Varsa yoksa siyasi düşünceleri.
Elbette, Aziz Nesin’i, siyasi görüşlerinden ve duruşundan ayrı olarak hiçbir konuda değerlendirmek mümkün değil. Buna edebiyatı da dâhil. Ancak, onu ve yeteneğini siyasetin sınırlarına hapsetmeyi de büyük bir haksızlık olarak görüyorum.
Zira Nesin, edebiyatta (aslında tüm sanatlarda) başarılması çok zor bir şeyi başarmıştı. Hem popülerdi, hem de derin. Hikâyeleri, romanları, oyunları hemen herkese seslenen, anlaşılır ve kolay okunan metinlerdi. Ama asla ve asla kapağı kapatıldıktan sonra bir daha akla gelmeyen, hatırlanmayan, hatırlandığında yeni katmanlar keşfedilmeyen değil. Çünkü Aziz Nesin’in roman ve hikâyeleri elbette şiirleri de sade değil yalın metinlerdi. Derindi, bir çırpıda okunmasına rağmen bir çırpıda tüketilemeyen… Gülmekten gözünüzden yaş getiren ama bir cümle sonra bu yaşın donup boğazınıza bir çivi gibi saplandığı bir edebiyattı onunki. Hâlbuki edebiyatta ve sanatın diğer türlerinde benzer eserlere rastlamak genelde zordur. Çünkü malum derine daldıkça etraf tenhalaşır. Yazar, sanatçı yalnız kalır, az okunur, az anlaşılır.
Ancak bu bir kural değildir ve istisnası çok büyük edebiyatçılar vardır. Mesela şiirde bunun en büyük örneği Nazım Hikmet’tir. Türkiye’nin en tanınmış, en çok okunan, satan şairlerinden olmasına rağmen şiirinin gücü ve düzeyini kim tartışabilir? Attila İlhan’ı ve şiirlerini de buna örnek verebiliriz. Onun da şiirleri popülerdir ama asla sığ sularda yüzmemiştir. İşte Aziz Nesin de bu edebiyatçılardandı. Ancak mizahı, gülmeyi “edebi” bulmadığımızdan mı yoksa üzerine yapışan siyasi etiketlerden ötürü mü bilemiyorum, onun bu başarısı gölgede kalmıştır. Ya da altı çizilmemiştir. Oysa “Zübük” Türk edebiyatının muhakkak okunması gereken romanlarındandır. Çünkü Nesin bu romanda, işin kolayına kaçıp sadece devlet eleştirmez, onun asıl meselesi devletin yapı taşı olan bireyin, neden “bile bile lades” dediğidir. Bunu da hepimizin bildiği bir gerçeği hikayeleyerek yapar.
Bu, Zübükzâde İbram’ın politika serüvenidir. En büyük özelliği hiçbir vaadini yerine getirmemesi, bir de yalan söylemesidir. Yani sorumsuz bir sorumludur. Üstelik seçilmiştir. Önce belediye başkanı ardından vekil olmuştur.
“Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz” ise bürokrasi denilen şeyin saçmalığını ve zalimliğini anlatır. Kahramanımızın adı Yaşar Yaşamaz’dır. Nüfus kayıtlarına göre bir ölüdür. Ama yaşıyordur ve tüm derdi yaşadığını ispat etmektir!
Yani Aziz Nesin, Kafkaeks bir konuyu yine son derece basit bir kungu üzerinden herkesin anlayacağı bir dille aktarmıştır.
Bu yüzden bence doğumunun 100’üncü yılında “akıllıca” bir şey yapalım ve Aziz Nesin’in edebiyatını ve yazarlığını keşfedelim. Emin olun zihninize iyi gelecektir!
Haberin Devamı